İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

19 Ekim 2007 Cuma

GİTMEK...

Gitmeleri sevmezdim, hala da sevmiyorum...

Şimdi gitmek zorunda kalan bu, ben miyim?

galiba...

beceremiyorum ama. yarım yamalak ve saçma sapan bir bölünmüşlük benim becerbildiğim kadarı. ama gördüğüm hiçbir gidiş böyle değildi. hepsi cevapsız sorular bıraktılar, arkalarına bile bakmadılar üstelik ve hiçbir şey de söylemediler; sadece gittiler. gitmek buydu!!! bana gösterdikleri hep buydu!!!

bense acemice soruları nasıl cevaplyacağımı, bu şehrin ve sahip olduklarımın ne kadarını taşıyabileceğimi düşünerek, "acaba cebime kaç yürek sığdırabilirim?" endişeyle gitmeye çalışıyorum. çalışıp çabaladıkça daha bir kalıyorum. hiçbir şekilde taşıyabildiğim kadarı yetmiyor. taşıyabileceklerimi de götürmem yasak üstelik. gümrükten geçmeyecek kadar bulundukları yere aitler.

ama kalamam da...

her gidiş, sahip olduğunu bırakmak demekse eğer, hiçbir gidene ait olmamışım demek ki. hiçbirinin bana ait olmadığını düşünürdüm oysa. ne kadar yanılmışım. şimdi sahip olduklarımı götürmemenin çaresizliği içinde kalınca daha iyi anladım bunu. onlar bana değil, ben onlara ait değildim. yoksa insan sorgusuz sualsiz, hiç düşünmeden, konuşmadan bırakıp öylece gidemiyor kendisine ait olanları. oysaki hepsi o kadar kolay gitti ki...

ama yapamıyorum, sahip olduklarımı bırakamıyorum. beni ben yapanlar, bana beni anlatanlar, az olup nadir bulunanlar... diğer yandaysa hayalim, beni ben yapan başka ve kocaman bir şey...

bana ait olanlar arasında sıkışıp kalmak... beni ben yapanlara bölünme çabası... ardından gelen korku... cevapsız onlarca soru...

hepsi benim sorumluluğum, benim içim, benim dışım, benim öncem, benim sonram... seçimlerim, seçmiş olduklarımı koparıyor benden ama bu bir çelişki değil... birbirine zıt düşenleri değil birbirine uzak kalanları seçtim sadece. gitmem bu yüzden...hayallerini seçmesinden ötürü, öbür tarafı kaybetme riski fazla bir yük değil mi? bu yüzden anlaşılmam gerekmez mi ama?

anlaşılmıyorum ya da anlamıyorum. ve bu duruma alışamıyorum.hayır bunca korkum bir yerden bir yere gitmekten başka, daha derin bir şey...
birilerinden bir şeylerden gitmekten korkuyorum asıl.sanki gittikten sonra kocaman bir yıkım olacak. her şey her yere dağılacak. geri döndüğümde bir enkaz kalacak bana ve ben asla parçaları tekrar bir araya getiremeyeceğim. onlarca, belki binlerca parçaya bölünerek toparlamaya çalışacağım önce, sonra yorulup kendimden vazgeçeceğim gibi geliyor. beni kendi içimde ben yapan hiçbir şey yok mu? var elbette... ama paylaşamadıktan sonra bir işe yarar mı? insan yalnızken, tamamen soyutlanmışken, tüm alışmışlıklarını kaybetmişken ne kadar kendisinin farkında kalabilir? bir süre belki... peki sonra? insan kendi kendine yabancılaşır. "bu ben miyim?" diye sormaya başlar, çünkü kendi aksini görebildiği hiçkimse, hiçbir şey yoktur artık. etkileri tepki doğurmaz, tepkileri bir etkiden ötürü olmaz.

kısır döngüler, kısır bir döngü içerisinde sonsuz bir zamana hapsolur ve kaybettiklerini de unutturur.

eğer böyle olursa beni ben yapan ne kalır ki? beni ben yapanlar sayesinde kazandıklarım, kaybettiklerim, yaşadıklarım, yaşamadıklarım olmazsa kendimi bir aynaya bakarak hatırlamaktan öte neyim olur?bu beni ne kadar kurtarır?

ne kadar korkunç sorular bunlar. insanı kendinden, hayallerinden soğutabilecek kadar korkunç...

durmalı...

bir derin nefes...

hala elimde... birçok şeye birden yetişemesem de, beni alıp parça parça bölemesem de hala elimde... risk almak ya bir yerde bu, o yüzden korkusu sardı biraz da...çünkü biliyorum gerçek olan bitmiyor. her ne olursa olsun insanın kendisinde kalıyor. sonu gelmiyor. hiçbir gerçek bir yalanla takas etiyor kendini, düş kırıklığı yaşatmıyor, sen sen kaldığın sürece değişmiyor.

gerçek olduğunu düşündüklerim, düşünmekten öte öyle olduğuna inandıklarım bir bir sorgulanacak şimdi. bir gidiş anında başlayacak mahkemeleri ve bir geliş anında bitecek. değişenlerle değişmeyenlerle tartılacak, ağır basan tarafa göre de anlaşılacak gerçekliği. gerçek sanıp da yalan olanlar elecek ve bu beni yeni bir değişime sokacak. çünkü boşluklar açılacak, yeri doldurulması gereken...

ne zordur değil mi insanın hayallerini kurutmama çabası ve onları hep ayakta tutmaya çalışması? ama daha zoru onlara sahip olmakmış, bunu anladım. sahip olmayı becerebilmek.

olanlarla olmasını istedikleri arasında sıkışmış bir hayatı istememek ciddi bir sorumluluk oluverdi şimdi. hep olması gereken olduğuna inanırken getirilerini gözden kaçırmışım.

yine de olmasını istediğim bir hayatı yaşamayı seçtim. içinde gerçek olanların asla kaybolmayacağı bir hayattı bu. o halde gerçekten bana ait olanlar bir şekilde hep kalacaktır, olmayanlarsa yok olup gidecekler. ve ben sadece yüklerimden kurtulmuş olacağım.

yüzleşmek çoğu zaman korkutucu olsa da her zaman en berrak haliyle bırakıyor bizi bize...

bu bir gidişten öte, bir yüzleşme aynı zamanda...

gidiyorum o zaman...

semra morgil (alıntı: toplumdüşmanı)

Hiç yorum yok: