İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

20 Aralık 2014 Cumartesi

Kendimi Neden Bu Şehirde Öldürdüm?

intihar

Hani uzak ülkelerde ölmek için gidilen kutsal şehirler vardır ya, inananlar nehrin kıyısındaki harabe tapınaklarda kirli döşeklere uzanıp usulca ölümü beklerler ya, ben de onlar gibi, bu şehre çok uzaklardan ölmek için… 
kendimi öldürmek için geldim
Aslında bıraksalar doğduğum yerde de ölebilirdim. Zamanı gelince, kendiliğinden. Ama hayat beni rezil bir değnekle dürttü. Kalk, deliliğin peşine takıl, akılsızlığın peşine, hırsın peşine, inançsızlığın peşine takıl, kalk o şehre git, sokaklarında dolaş, kuytularında seviş, tepelerinde öldür, çukurlarında öl dedi.

Şehre geldiğim ilk günden beri kılıktan kılığa girer, tehlikelerden tehlikeler seçerim. En sakin mahallede, sıradan bir apartmanın sıradan bir dairesinde, sıradan kocamla ve sıradan çocuklarımla, sıradan… gerçekten çok sıradan bir hayat yaşasam bile, kızıl, sarı, siyah, kestane saçlarım pencereden aşağı uzanır, tehlike saçlarımdan yukarı tırmanır.
Bir gün kıskançlık yüzünden ben kalbimden bıçaklanırım, bir başka gün ben kocamı kalbinden bıçaklarım. Mutfağımda hep kara saplı bir bıçak. Yoksulluk mutlak ölüm kokacak.
Çocuklar doğururum peş peşe. Kimini büyütürüm, kimini sokağa bırakırım. Yangınlar çıkar evimde. Bazen çocuklarımı korumak için alevlere atılırım, bazen alevlerin yuttuğu çocuklarım yüzünden çıldırırım. Tüpten sızan kokudan, bacadan tüten dumandan öldüğümüz de olmuştur çocuklarımla, koyun koyuna.
Bazen bir kuaför salonunda çalışan küçücük bir kızım. Asla aynı elbiseleri giyemeyeceğim, asla aynı adamları sevemeyeceğim, asla aynı şeylere üzülemeyeceğim kadınların ellerini, ayaklarını kucağıma alır, ince titrek dizlerime dayar, kısa pembe tırnaklı parmaklarımın arasında, makas, törpü, pamuk, oje, aseton, sabun, krem, zevk, acı ve nefret, cinnet geçiririm. Cinnetim içime döner, onların biteviye konuşmalarını sessizce dinler. Bir gün içimden çıkacak, ya sizi, ya beni, ya da hepimizi teker teker öldürecek, demek isterim. Susarım.
Suskunluğum koca bir çığlığa dönüştüğünde çok uzaklarda olurum. Bütün akrabalarımdan, tanıdıklarımdan, hayallerimden, tutkularımdan… çok uzakta. Mesela bir otel odasında. Aynanın karşısına geçip solgun yüzüme bakarım. Makyajım akmış, gözbebeklerim küçücük. Boyası gelmiş saçlarımın uçları kırılmış, rengi kaçmış ruhumun kalbi yarılmış. Kendime her gün yeni bir isim koyarım. Hepsi de çiçek isimleri olur. Her erkeğe başka bir isim. Gül benim, Menekşe benim, Nergis, Yasemin, Mine… bazen de Kadife.
Geceler boyu sokaklarda gezdiğim olur. Elimde bir içki şişesi kaldırımlarda uyurum. Bazen duvarlara yaslanır, taşlara çömelir, tanımadığım insanların arabalarına binerim. Kamyonlarda görürsünüz beni, elimde sigara, ağzımda küfür, tepemde hep vahşi bir rüzgar, kaderimi oradan oraya süpürür.
Kamyonun camından dışarı bakarım. Kaldırımda oturmuş küçücük bir kız çocuğu takılır gözüme. Üzerinde kirli mi kirli bir çaput, ayakları çıplak, burnu sümüklü. Bilirim annesi oralarda bir yerdedir. Bir ağaç dibine çöker, gizli gizli onu izler. Çocuk başını kaldırır, yanından gelip geçenlere şaşkın şaşkın bakar. O yok kadar küçük elleriyle göz göze geldiklerinin paçasına yapışır, para der, bana para ver. Arada altına işer. Çişi yol boyunca minicik bir ırmak gibi akar gider. O ırmakta ölen bir sürü çocuk gördüm ben.
Bazen ben bu şehirde on altı yaşında hamile bir kadın olurum. Evdeki çekyata uzanır ya da masanın başına geçer ağlarım. Kocam ya eve dönmezse! Kocam bu gece beni yine döverse! Karnımdaki çocuk ölecek mi? Karnımdaki çocuk ölürken beni de öldürecek mi? Babama gitsem. Kurtar beni desem. Kapılar açılır mı? Silahlar çekilir, taşlar kafama vurulur mu?
Sonra evde tek başıma doğururum çocuğu. Bir kedi gibi dişlerimle koparırım göbeğini. Üç gün hiç durmadan ağlar. O ağladıkça kocam duvarları yumruklar. Sonunda tutar zıbınından, pencereden dışarı atar. Çocuğu öldürülmiş bir anne, bu koca şehirde tek başına ne yapar?
Sokaklarda kadınların çantalarını çalan benim, kirli yataklarda tanımadığım adamların altına yatan da. Şalvarımın içindeki gizli cepler hap dolu. Çok uzaklardan bu şehre geleli yüzyıllar oldu.
Bana ait tek odanın penceresi hep karanlığa bakar. O yüzden geçmişimi de göremem geleceğimi de. Zifiri bir hayatın içinde hem kalabalık, hem yalnızlık.
Sorsanız şehri severim aslında. Kocamandır, renkli ve cazibeli. Vaatlerle doludur sanki. Ama sanki. O yüzden başım döner, gözlerim kararır, aşklarım da, cinnetlerim de hülyalıdır.
Hapishanelerinde yatarım. Üzerimde bombalar, cebimde silah, düşler kurarım. Yenemediğim şehri havaya uçursam. Sevişmediğim erkekleri paramparça etsem. Doğuramadığım çocukları kalplerinden bıçaklasam. Geldiğim dağların türkülerini söyleye söyleye çıksam mahkemelerine. Şehir mi yaman, ben mi yaman.
Karanlık mahallelerine daldığım olur bazen şehrin. Kadınlar siyah, kapkara. İlahi bir yalanın içinde yuvarlana yuvarlana, bütün mezarları teker teker ziyaret ederim. Bildiğim bütün dualar yağmur olur başımdan aşağı akar. Herşeye inanırım o an… en çok da cehenneme, kabir azabına, günahların peşimi ne bu dünyada ne de öbür dünyada bırakmayacağına… baştan aşağı bizzat günah olduğuma.
Şehri avucumun içine alsam, elimde bir bez, her yanını ovalayıp parlatsam… şehir tehditten arınır mı?.. binbir çeşit kadınlık hali yepyeni bir kadere kavuşur mu?
Bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez. İşte bu yüzden, bu şehirde ben her gün kendimi defalarca öldürürüm. Bomba olur patlarım; kulesinden, köprüsünden aşağı atlarım. Elimde bir bıçak her yerime saplarım. Tavandaki bütün ipler kendimi asmam için sallanır. Arabalar önlerine atlamam için yol alır. Denizinde, lağımında, çöpünde, kimliksiz cesedim. Kimsesizler mezarlığında daracık çukurlara sığar dev cesaretim.
Mine Söğüt, Deli Kadın Hikayeleri

YAŞAMAK..


Dante nin İlahi komedya sında cehenneme düşenlerin tekrar dünyaya dönmelerine bir şartla izin veriliyor.O şart hergün bir kayayı dağın tepesine taşımak.Tepede durmayan taş aşağı düştüğünde tekrar,ertesi gün tekrar.İlelebet.....
Anlatmak istediği de şu:
Ne kadar zorluklarla ve kötülüklerle dolu da olsa hayat güzeldir.

24 maddede toplum eleştirisi



10399427_964903646871197_2617854173590053143_n
Toplumun normal olarak adlandırdığı için günlük hayatımızda karşılaştığımız absürt durumları
 ünlü yazar
 Paulo Coelho kaleme aldı. İşte 24 maddede toplum eleştirisi…
1. Size gerçek kimliğinizi ve hayallerinizi unutturan ve yalnızca 
üretim ve tüketim sağlayan her şey.
2. Savaş için kurallar koymak (Cenevre Sözleşmeleri)
3. Yıllarınızı üniversitede geçirmek ve buna rağmen iş bulamamak.
4. Sabah dokuzdan akşam beşe kadar size hiç zevk vermeyen bir işte
 30 yıl sonra emekli olmak için çalışmak.
5. Emekli olduktan sonra yaşamak için enerjinizin kalmadığını fark 
etmek ve birkaç yıl sonra sıkıntıdan ölmek.
6. Botox yaptırmak.
7. Mutluluğu aramak yerine parasal başarı için uğraşmak.
8. Mutluluğu arayanlarla ‘Hırsı olmayan insanlar’ diyerek dalga geçmek.
9. Hayatta olmanızın gerçek sebebini aramak yerine araba, ev ve kıyafet 
gibi nesneleri karşılaştırarak hayatı tanımlamaya çalışmak.
10. Yabancılarla konuşmamak ve komşular hakkında kötü sözler sarf etmek.
11. Ebeveynlerin her zaman haklı olduğunu düşünmek.
12. Evlenmek, çocuk yapmak ve sevgi bitse bile çocuklar için olduğunu söyleyerek boşanmamak.1508056_969365213091707_3998219930692711145_n
13. Farklı olmaya çalışan herkesi eleştirmek.
14. Başucunuzda histerik bir alarm sesiyle uyanmak.
15. Basılmış her şeye tamamıyla inanmak.
16. Boynunuzun çevresine hiçbir sebebi yokken ‘kravat’ adında renkli 
bir kumaş parçası takmak.
17. Karşınızdaki insan ne istediğinizi bilse de asla doğrudan sorular sormamak.
18. Asıl yapmak istediğiniz ağlamak olduğu halde gülümsemek ve 
hislerini dışa vuranları yadırgamak.
19. Sanatın bir servet değerinde veya bir hiç olduğuna inanmak.
20. Kolay kazanılan şeylerden ‘gerekli fedakârlıklar’ yapılmadığı ve 
bunun sonucu olarak kalite düştüğü için nefret etmek.
21. Rahatsız ve komik görünüşlü olsa da modaya uymak.
22. Ünlülerin tonlarca parası olduğuna inanmak.
23. İç güzelliği önemsemeden dış görünüşe yatırım yapmak.
24. Normal bir insan olsanız da, tüm yolları kullanarak başkalarından
çok daha üstün olduğunuzu göstermeye çabalamak.

17 Aralık 2014 Çarşamba

Yeni bir şehre gitmek istiyorum,



Her şeyden vazgeçerek,
 bulunduğum yeri terk edesim var.
                                 ve yeni bir  şehir,
                                ve yeni bir  yaşam,
                                        ve de 
            geçmişi unutturacak deli bir kadın olmalı...
                                             ozan'ca

13 Aralık 2014 Cumartesi

Mülteciyim..



Mülteciyim yaşadığım yerde ne kendi kimliğim var,ne de verilecek kimlik beni tanımlıyor.
Yurt belleyecek kadar gözleri yok toprağın,sen diyecek kadar sevdalar..

ozan’ca

Yağmurlar hep zamansız yağdı..




Yağmurlar hep zamansız yağdı,ya ben yağmuru beklemedim,ya yağmur ağlarken beni istemedi...
ozan'ca

Gizli yaşamadım hiçbir zaman ve koşulda.





Gizli yaşamadım hiç bir zaman ve hiç bir koşulda.
Yüreğimin,aklımın sesiyle seslendim yaşama,

Sevdiğime sonuna kadar sevdim dedim 
ve sadık kaldım...
Puşta puşt  demeyi esirgemedim dilimden.
Eğmedim başımı,yutmadım dilimi,

hep dik yürümeye çalıştım eğik ve kaypak hayatta...
Onca acılar yaşadım,

ilk acılarım dost ve  kardeşlerimden oldu,
her gece dilim kuruyarak uyandım karabasanlarla...
Topladım yüreğimi bir kenara ve dağıtmadım, 
parçalamak isteyenler çok fazlaydı,
ve biliyorum ki sekteleseydim,
ve biliyorum ki düşseydim yere
kalkamazdım bir daha
ve biliyorum ki kaldırmazlardı akbabalar,
O nedenle
dağılmadım, 
dağıtsaydım dağılırdım.
Sevmek,inanmak ve bağlanmak istedim, 

hayata direnip bağlandığım gibi olmadı...
ozan'ca

12 Aralık 2014 Cuma

insanlığımızı unutmadık.... ozan'ca




Çaresiz,umarsız,umutsuzduk, ve bilmiyorduk yaşamı,
tek başına yeni bebekler misali sokağa bırakılmışlığımız vardı.
Yaşamayı yaşamaya başladık.onurlu ve insan olarak..
Çünkü; çaresiz,umarsız,umutsuzken bile insanlığımızı unutmadık....

ozan'ca

BİRLİKTE YÜRÜMEK..





Eğer birlikte yürüyecek iyi bir yoldaş bulamıyorsan, ormanda gezinen bir fil misali yalnız yürü. İlerlemene engel olacak biriyle olmaktansa, yalnız olmak yeğdir.

Gautama Buddha
 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Ne çok taşıdık




Ne çok taşıdık, omuzlarımızda hüzünleri ve acıları...
ozan'ca

3 Aralık 2014 Çarşamba

AŞK





Aşk, iki yanlızlığın birbirine dokunması,
birbirini koruması ve selamlamasıdır..
Rainer Maria Rilke- D; 4 Aralık 1875, Prag

Kendi içine yürümek..




Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere             rastlamamak..


Rainer Maria Rilke- D; 4 Aralık 1875, Prag