İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.
7 Kasım 2007 Çarşamba
SON MEKTUP
SON MEKTUP
Bu son mektubumda sizin için bir empati denemesi yapmak istiyorum: Biliyorsunuz empati kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği.
Ben de şimdi kendimi sizlerin yerine koymaya çalışacağım ve şu soruya yanıt arayacağım: Ben sizlerin yerinde olsaydım neleri yapardım, neleri yapmazdım? Her şeyden önce kendimi kimseye ezdirmezdim.
Ne aileme, ne öğretmenlere, ne akrabalarıma, ne okul ve mahalle arkadaşlarıma kendimi ezdirirdim.
Kendi varlığımın da , sırf insan olarak doğduğum için, herkesle eşit olduğunu düşünür, bana tepeden bakanlara yüz vermez, beni küçük görenleri ve ezmeye çalışanları da umursamadan, ama bana yapabilecekleri kötülükleri de hesaba katıp gerekli önlemleri alarak, kişiliğime duyduğum saygı ve güven içinde yaşamımı sürdürürdüm.
Özgürlüğümü her şeyin üzerinde tutardım. Kimse için özgürlüğümden vazgeçmezdim.
Bireysel özgürlüğün temelinde ekonomik bağımsızlığın yattığını bilir, tüm yaşamım boyunca özgürlüğümü koruyabilmek için, ekonomik bağımsızlığımı sağlayacak bir meslek ya da bir iş sahibi olur ve bunu ne uğruna olursa olsun bırakmazdım.
Kendimi ezdirmeyeceğim ve özgür olacağım diye, huysuz, huzursuz, kuşkucu, kavgacı, sürekli eleştiren, sürekli kendini savunan, kimseye güvenmeyen kötümser biri de olmazdım.
Herkese sevgiyle ve güven duygusuyla yaklaşır, kişiler hakındaki olumlu yargılarımı, ancak onlarda onaylamadığım tutum ve davranışlar görürsem değiştirirdim.
Diğer cinsten olanlara, benden yaşça daha küçük ve daha büyüklere, başka ırk, din, milliyet ve renkten olanlara, eşit biçimde yaklaşırdım.
Nasıl kendime, sadece insan olarak doğduğum için saygı duyuyorsam ve varlığını başkalarıyla eşit düzeyde görüyorsam, benden farklı olanların da aynı saygıyı hak ettiğini düşünürdüm.
Benden farklı olan insanları, ne kendimden daha üstün ne de kendimden daha aşağı görürdüm.
Kendi duygu, düşünce ve inançlarıma gösterilmesini istediğim saygıyı, benden farklı olanların duygu, düşünce ve inançlarına karşı da gösterirdim.
Maddi çevreme yaratıcı bir biçimde yaklaşırdım.
Kendime, görüntüme, çevreme dikkat eder, kişiliğimin maddi görüntüm ve çevremle daha da güzeleşeceğini ve daha da anlamlı olacağını unutmazdım. İçinde yaşadığım mekanı, giydiğim elbiseleri, kullandığım araç ve gereçleri sürekli olarak güzelleştirmeye çalışırdım. Kendimi iyi tanımaya çalışır, kişiliğimin güçlü ve güçsüz yönlerini iyice anlamak için özel bir çaba gösterirdim. Kişiliğimin, genetik olarak aileden gelen özelliklerini, doğuştan yetenekli ve yeteneksiz olduğum alanları, ayrıca eğitimle kazandığım nitelikleri iyi değerlendirmeye çalışırdım.
Gerek davranışlarımın, gerekse bilgi ve becerilerimin gerçekçi bir değerlendirmesini yapardım.
Kendimi, yetenekli olduğum konulara yönlendirir, önümdeki yaşam mücadelesinde, zevk duyacağım ve mutlu olacağım işler yapmak üzere hazırlanırdım.
Diğer cinsi ne düşman görür, ne de özellikle dost olduklarını düşünürdüm. Herkese nasıl davranıyorsam, onlara da öyle davranırdım.
Cinsiyetimi ve cinselliğimi ne geri plana atar, ne de ön plana çıkarırdım. Cinsiyetimle ne iftihar eder, ne de üzülürdüm.
Cinsiyetimin bilinciyle, tüm estetik kaygıları taşır ve olanaklı olduğu ölçüde temiz ve güzel görünmeye çalışırdım.
Tüm ilişkilerimde fiziksel özelliklerimin ön plana çıkmasına ve zihinsel yeteneklerimi örtmesine izin vermezdim ama gençliğimi ve cinsiyetimin özelliklerini de bastırmaya çalışmazdım. Tam tersine, dış görünüşün, tutum ve davranışların, kişiliğimin bir parçası olduğunun bilinciyle başkalarına itici değil, sempatik görünmeye çalışırdım.
Başkalarının hatırı için kendi ilkelerimden ödün vermezdim.
Sırf uyumlu ve cici görünmek, beğenilmek uğruna ilkelerimden ödün vermezdim. Benden bir özveri istendiği zaman, bunu benden isteyenin kendisinin de özveride bulunup bulunmadığına bakar, yani karşılıklılık ilkesini arardım.
Aile kuracaksam, bunun yanımdakiyle tamamen eşit koşullarda oluşturulmasına dikkat ederdim.
Kendime ve yanımdakine eşit saygı duyduğumu kimseden saklamazdım. Arkadaşlar arasındaki eşitlik kadar, eşler arasındaki eşitliğe de inandığımı yanımdakine açıkça söyler, bunu hazmetmeyenle ortak bir gelecek planlamazdım. İnsanın ölümlü, yaşamın kısa olduğunu hiç aklımdan çıkarmaz, yaşadığım sürece, hem kendim mutlu olmaya hem de yakın çevremdekileri mutlu etmeye çalışırdım.
Toplumsal sorumluluklarımı, aileme, arkadaşlarıma, işime, yakın çevreme ve topluma karşı görevlerimi bilir, onları titizlikle yerine getirir, ama bu arada günlük yaşamın küçük mutlulukları da dahil olmak üzere kendimi yaşamın güzelliklerinden soyutlamaz, tam tersine, yüreğimi ve beynimi dinlendirecek, zevk aldığım etkinlikler ve yaşam biçimi için özel olarak zaman ayırırdım. Mutluluğun, bireysel yaşamda olduğu kadar, toplumsal yaşamın derinliklerinde de gizli olduğunu bilir, elimden geldiğince daha demokratik bir toplum için çaba harcardım.
Sadece her teknolojik ve ideolojik ilerlemenin gençlere eşitlik sağladığının bilinciyle değil, aynı zamanda tüm insanların özgürlük ve eşitliğine de inandığım için, toplumun daha eşitlikçi, daha özgür, daha demokratik olması için çaba harcardım.
Tembel, çıkarcı, sömürücü, yalancı, hırsız, düzenbaz insanlara ve düzene karşı, şeffaf, adil ve fırsat eşitliğini sağlayan demokratk bir toplumsal ve siyasal düzen için, elimden geleni yapardım.
Bu çerçevede, toplumun gelişme sınırlarını aşacak ölçüde, bireysel çabalarla gerçekleştirilemeyecek rüyalar peşinde koşmaz, kendimi, olmayacak ütopyalar için harcamazdım.