İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

31 Ağustos 2014 Pazar

GÜNÜN ANLAMI


'Aynada sadece elbisenize bakmayın, cinsel organınıza da bakın'


'Aynada sadece elbisenize bakmayın, cinsel organınıza da bakın'


Prof. Arşaluys Kayır, kadın ve erkeklerin cinselliğe yabancı olduğunu söyleyerek, önce kendi bedenlerini tanımaları gerektiğini söyledi
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi, Prof. Arşaluys Kayır, Türkiye'de kadın ve erkeklerin cinsellik konusunda cahil olduklarını söyleyerek, "Biz de durmadan onlara, 'Kendinizi keşfedin! Kendinizi keşfedin!' diyoruz, 'Sadece aynada elbise üzerimde güzel durdu mu diye bakmayın, cinsel organınıza da bakın.' Tanıyın!" dedi.  
Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman, cinsellik konusunda bilinmeyenleri ve merak edilenleri Prof. Arşaluys Kayır ve Rana Şen'e sordu. Arman'ın Hürriyet'te, "Cinselliği sürekli erteliyoruz Büyüyünce... İleride... Evlenince..." başlığılya yayımlanan söyleşisi şöyle:


Cinselliği sürekli erteliyoruz
Büyüyünce... İleride... Evlenince...


Seks, sevdiğim bir şey olduğu için bu dosyayı da severek hazırladım.


Seks yapmayı da seviyorum, seksle ilgili soru sormayı da.


Sizin de benden farklı olmadığınızı biliyorum.


Bir sürü şey öğrendim.


Birkaç günlük diziden siz de bir şeyler öğrenirseniz ne âlâ...


Önce Profesör Arşaluys Kayır’ın kapısını çaldım.


O, bu alanda bu ülkede bir efsane!


30 yıldır öyle.


Hâlâ insanlar onun ismini duyunca bir beş saniye susuyorlar, bir tür saygı duruşu!


İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi. Halen gönüllü olarak, fakültede cinsel tedavilere ve eğitim vermeye devam ediyor. Haliç Üniversitesi öğretim üyesi ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nde (CETAD) eğitimci.


Diğer uzmanımızsa psikolog Rana Şen. Bir ilişki terapisti, onda da birbirinden ilginç hikâyeler var.


Tabii ki ikisinin anlattıklarının hepsi buraya sığmadı, diğer günlerde devam edeceğiz...


Bu arada sizin 42 soruluk ankete verdiğiniz yanıtlar da var, önümüzdeki günlerde onları da paylaşacağım.


Hadi bakalım başlıyoruz...


Cinsellik deyince akla ilk sizin isminiz geliyor! Yıllardır insanları tedavi ediyorsunuz ve bilgilendirmeye çalışıyorsunuz. Binlerce vaka geçti elinizden. Bu toplumda karşılaştığınız en büyük cinsel sorun ne?


Cinsel cahillik! 30 yıl önce de böyleydi, şimdi de. Kendini cinsel olarak cahil bırakma, bıraktırtma had safhada...


Neden?


Çünkü cinsel olarak cahil kalmak işimize geliyor. Sorumluluk almak istemiyoruz. Kliniğe gelen danışanlarıma birtakım şeyler sorarım, “Ben bilmiyorum!” derler, “Duymadım. Öğrenmedim. Hiç yapmadım!” Eğitimli-eğitimsiz de fark etmiyor, sanki kör ve sağırlar.


Bu durumda siz n’apıyorsunuz?


Onları cinsel cahillikleriyle yüzleştiriyorum. “Siz” diyorum, “İşinizle ilgili her türlü detayı merak ediyorsunuz, öğreniyorsunuz da cinsellik konusuna nasıl bu kadar ilgisiz kalabiliyorsunuz!”


Ne diyorlar?


“Bilmem” diyorlar. Hayatta en sevmediğim cevaptır, çünkü cevap değildir.


Peki siz nasıl izah ediyorsunuz bu cinsel cahilliği? Toplumsal baskı mı?


Elbette! En küçük toplum olan ‘aile’de başlıyor her şey. ‘Yetiştirilme tarzı’ dediğimiz şey. Ama ne yazık ki bu toplumda o kadar çok kontrol var ki, aile serbest bıraksa, okul ya da çevre dikiliyor tepesine.


Baskılar neden daha çok kadının üzerinde?


Çünkü hep öyle olmuş tarih boyunca. Kadının cinsel arzusu tehlikeli görülmüş. Sanki istekli olursa kontrolden çıkar ve bir daha kontrol altına alınamazmış gibi!


Kadın uyanmamalı...


Aynen öyle. Aynı zamanda uyandırılmamalı! O yüzden kız çocuklarına, “Hele bir üniversiteyi bitir, ondan sonra erkek arkadaşın olur” denir. “Bir kere tadını alırsa, bir daha vazgeçmez ve derslerine çalışmaz!” diye düşünülür. Bu ülkede bir diğer sorun da cinselliğin konuşulmaması. Erkek de, kadın da konuşmuyor, doğrudan pratiğe geçiliyor! E tabii ne kendi bedenlerini tanıyorlar ne de partnerlerininkini. Konuşmak da yok. Bizim yaptığımız en iyi şey ağızlarına dil koymak.


O zaman kendilerini ifade ediyorlar yani...


Evet. Gözü açılıyor, kulağı açılıyor. Zihni çalışmaya başlıyor. Cinsellikle ilgili zekâyı da çalıştırmak gerekiyor! Bu ülkede, seksten korktukları için insanların zihni durmuş. Bir bakıyorsunuz cevval bir adam, bir kadın ama cinsellikle ilgili bir şey soruyorsunuz, zihni duruyor, “Bilmem ki” diyor!


Peki kadın kendi bedenini tanıyor mu? Haz noktalarını biliyor mu?


Aman diyeyim! Ben bu ‘haz noktası’ lafından hoşlanmıyorum, ‘haz alanları’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü erkeğe, ‘haz noktası’ dediğin zaman, zile basar gibi sadece o noktanın derdine düşüyor! Kadınlara gelince, tabii ki çoğunluğu bedenini, cinsel organını tanımıyor. “Bekâretime bir şey olur” korkusuyla da hâlâ bedenlerine dokunamıyorlar. Mastürbasyon yapmıyorlar. Bu işi yok sayıyorlar. Biz de durmadan onlara, “Kendinizi keşfedin! Kendinizi keşfedin!” diyoruz, “Sadece aynada elbise üzerimde güzel durdu mu diye bakmayın, cinsel organınıza da bakın. Tanıyın!”


Partnerli sekssizlik


“Seks, seks” diyoruz da, aslında sekssizlik de söz konusu mu?


Olmaz mı? Bir, ‘partnersiz sekssizlik’ var. Partneri yok, o yüzden sevişemiyor. Bir de ‘partnerli sekssizlik’ var. Birlikte yaşamaktan vazgeçmiyorlar ama cinselliğe ilgileri azalmış. Ama şefkat, ilgi, birbirini koruma, had safhada. Anne, baba, kardeş, çok yakın arkadaş gibiler.


Şefkatin dozu artarsa ne oluyor?


Şehvet kaçıyor! Tam da bu yüzden şefkate çok prim vermemek gerekiyor. “Cinselliğimiz azaldı, birbirimize az ilgimiz var” diye gelenler, “Ama biz birbirimizi çok seviyoruz” diye bunu en başta silah gibi çıkarırlar. Bana da, “Sen bunun peşine düşeceksen, düşme, orada bir şey yok!” demeye getirirler. Ama biraz irdeleyince, şefkatin dozunun kaçmış olduğu ortaya çıkıyor.


Peki bu işlerin bir normali, bir standardı var mı? Haftada ortalama iki kere sevişmek midir normali?


Her çiftin kendi normali var. Bizler jinekologlar gibi “Haftada 2-3 kere sevişin!” demeyiz. Çocuk olmuyor diye gitmişsen öyle diyecek tabii. Biz çok rakam telaffuz etmeyiz.


Hem vajinismus, hem çocuğu var


Türkiye, vajinismus’u sizinle tanıdı...


Evet, biraz öyle oldu. Yıllarca evliler geldi. Şimdilerde bekârlar da vajinusmus sorunuyla geliyor. Çocuk sahibi vajinismus vakaları da görmeye başladık.


O nasıl oluyor?


Cinsel birleşme olmadan, suni döllemeyle çocuk sahibi oluyorlar. Nadir olmakla birlikte vajinismus’u olduğu halde doğuranlar da var.


Maalesef yine nasıl oluyor diye soracağım...


İçine penisin girmesinden korkuyor ama içinden bebeğin çıkmasından korkmuyor. Vajinusmus’lu kadınlar, çocukları olsa bile kendilerini tam kadın değilmiş gibi hissediyorlar. Bir de gerçek birleşme sonucu çocuğu olsun istiyorlar.


Cinsel gizlilik teşvik ediliyor


Bizde bir “Aman baban duymasın!” lafı vardır. “Yap ama duyulmasın!” O zaman ne oluyor? Her şey yapılıyor ama gizli bir şekilde. Bu ikiyüzlülük! İkiyüzlü bir toplum olduğumuz için de ‘cinsel gizlilik’ teşvik ediliyor.


Klitoris, orgazmdan sorumlu bakan!


Hayatı boyunca orgazm olmayan kadın var mı? Böyle bir şey mümkün mü? Yoksa şehir efsanesi mi?


“Cinsel birleşmede hiç orgazm yaşamadım” deniyorsa doğruluk payı yüksek.


‘Vajinal orgazm’ yok mu yani...


Masters and Johnson’dan beri epey şey değişti. Onlar hem vajinal hem klitoral orgazmdan söz ediyordu. Biz de 70’lerde bu görüşe göre başladık tedavilere. Şimdi artık fizyoloji laboratuvarında yapılan çalışmalarla iyice anlaşıldı ki orgazmı klitoris tetikliyor, vajinada da hissediliyor.


Yani orgazmdan sorumlu bakan Klitoris!


Yanlış anlaşılmasın ‘haz merkezi’ değil ama ‘orgazm merkezi’ klitoris!


Peki haz merkezi neresi?


-Zihin. Orgazm, ‘doruk duygu’ demek. Oysa haz almak farklı bir şey. Dokunmak, öpüşmek, okşanmak, sevişmek, eğlenmek, vakti güzel geçirmek haz almaktır. Ve zamana yayılır. Orgazm ise çok kısa süreli ve yalnız yaşanan bir şey. Tek kişilik! Birlikte orgazm olmak diye bir şey olsa bile, konsantrasyon tek. Tamamen kendi bedeninize odaklanıyorsunuz.


Mastürbasyonun faydalı ve gerekli bir şey olduğu söylenebilir mi?


Elbette. Karın doyurmak gibi bir şey. Temel ihtiyaç. Tavsiye ettiğimiz şey.


Bilgisizlik marifet değil


Bir de genç kızlar cinsellikte ne kadar bilgisizse o kadar övülür! Marifetmiş gibi. Bir de şöyleleri var, koca kadın olmuş, “Ben ne gördüysem kocamda gördüm” der. E pes yani! Bunu 60-70 sene önceki kadın söylesin. Ama yeniler demesin! Kendimizi geliştirelim, cinsel konularda cahil bırakmayalım.


Üzücü gerçeğimiz


Başka ne tür cinsel sorunlarımız var...


Toplum olarak cinselliği sürekli erteliyoruz. Hep yarına, geleceğe havale ediyoruz. Bu bizim üzücü gerçeğimiz. Hep ileride, hep büyüyünce, hep evlenince... Aman bekâretine bir şey olmasın, eline erkek eli değmesin, adı çıkmasın... Erteleme o kadar ruhumuza işlemiş ki, regl oluyorlar sevişmiyorlar, başları ağrıyor sevişmiyorlar, hamileliğinin ilk aylarında sevişmiyorlar. İşin kötüsü doktorlar da her zaman doğru şeyleri söylemiyor. Sevişme dediğin sadece cinsel birleşme değil ki. Allah’tan artık tıp fakültelerinde daha çok cinsellik dersleri veriliyor, daha çok dernek var, cinsellik daha çok konuşuluyor. Umutlu olmak istiyorum.


Bitmez tükenmez bir suçluluk


Cinselliğe dair neredeyse her şeyin kadınlara yasak ve günah olması, kadınların sürekli şu talimatlarla büyümesi, “Kendini sakla, kendini koru, seni kirletmelerine izin verme, kendini kullandırma, oranı açma, buranı kapat, düzgün otur...” nelere yol açıyor?


Muazzam bir suçluluk duygusuna, pişmanlığa ve sağlıksız bir cinsel hayata. Terbiye, ahlak, edep gibi kavramlar, insanın kendisini serbest ve rahat bırakmamasına yol açıyor. Oysa, sevişmeden tat almak rahat olmayı da gerektiren bir şey. Mesela bir sürü evli hastam, “Babam bilse ki şu an bir adamla aynı yataktayım, öldürür beni!” der. Düşünebiliyor musunuz, o adam kocası? Yasaklar o kadar içine işlemiş ki kocasıyla aynı yatakta olmak bile suçluluk duygusuna yol açıyor.


Hem ileri hem geri gittik


80’li yıllara göre kadın cinselliği konusunda daha mı geri gittik?


İleri-geri gittik diyelim.


Nasıl yani?


Büyük bir ayarsızlık var. Televizyon, internet, haberleşme, kurulan iletişim 80’lerle kıyaslanmayacak kadar ileri. Ama toplumumuz gelenekselliği de koruma eğiliminde, o yüzden muhafazakârlaşma da giderek artıyor. Bazen de dozu kaçıyor. O yüzden hem ileri, hem geri gidilmiş oluyor.


Her konuda gelişsin cinsellik hariç!


Geleneksel büyütülenler cinsel olarak daha cahil kalıyor, modern yetiştirilenler kendini daha fazla geliştirebiliyor. Aileler, çocuklarının gelişmesine meraklı. Her konuda. Aman iyi yetişsin, iyi gelişsin. Cinsellik hariç. Şöyle düşünüyorlar. Zaten bir gün küt diye keşfedecek ve mutlu olacak. Öyle olmuyor işte. Cinsel açıdan mutsuz insanlar ülkesi burası. Ailelerin de çocuklarının ne yaşadığından haberi olmuyor!


Orgazm taklidi kötü bir şey değildir bir gün oluverirsiniz


Orgazm taklidi kötü bir şey midir?


Kitaplar, “Taklit kötü bir şey değildir, taklit ederken bir gün oluverirsiniz!” diye yazar.


‘Mutlu cinsellik’ tanımı var mı?


Doyumlu cinsellik demektir. Çiftlerin birbirlerinden hem genel hem cinsel anlamında haz duymasıdır. Haz, sadece sevişirken hissedilen bir şey değil. Sadece genital bölgeyle sınırlı da değil. Cinsellik güzel bir şey, “Bedenimize de, ruhumuza da faydalı, haftada 3-5 öğün bundan kullanın!” demek yerine, “Seni mutlu ediyorsa peşine düş!” demek gerekiyor.


Peki aşk ve sevgi olmazsa, seks sığ kalmaya mahkûm mu?


Bir şeyi sevdiğiniz ve ona bağlandığınız zaman o sizi alıp götürür. Aşk dolu bir cinsellik daha kıymetlidir. Ama seks, seks için de yapılabilir. Bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Edersek, klasik ve geleneksel oluruz. O zaman tutuculuk da başlar. Tabii ki aşk, insanların cinsel arzusunu yükseltir. İştahını açar. Âşık olduğun insanla, o senin hiçbir yerine dokunmadan da orgazm olabilirsin. Çünkü süslersin kafanı. O “seni seviyorum”lar, “seni arzuluyorum”lar önemlidir. Konuşmayan çiftlere konuşmalarını öneririz. Daha pornografik de konuşabilirler. Mesele, kafayı süslemekte, duyuları beslemekte. Yoksa her şey yavan kalır.


‘Hemen’ lafı varsa erken boşalmadır


Herkese göre değişebilir de, ne kadar süre erken boşalma sayılır?


“Hemen” lafı telaffuz ediliyorsa, bilin ki bir ile iki dakika arasındadır. Bu erken boşalmadır. Ya birleşmeden önce olur ya da birleşmeden hemen sonra. Birleşmeden önceyse, “Çocuğumuz olmuyor” diye gelirler. Her zaman vajinismus olması gerekmiyor yani, birleşemeyen bir çifte, “Erken boşalma var mı?” diye de sormak lazım. Ama kadın, bazen erkeğin sorununu kamufle ediyor. Bir de biliyorsunuz, ‘geç boşalma’ diye bir şey var erkekte. Sorun değilmiş gibi durur ama sorundur. Geç boşalan erkekler de utanır. Tıpkı orgazm olamayan kadınlar gibi. Kendi başlarına orgazm olurlar ama bir kadınla sevişirken ya da birleşerek olamazlar.


Rana Şen: İlişkide kimse sorumluluk almak istemiyor


Beyaz yakalılar ve mavi yakalılar farklı mı sevişir?


Bence öyle. Beyaz yakalılar sevişir, mavi yakalılar doğrudan seks yapar. Mavi yakalılarda, mum ışığında yemek yesin, öpüşülsün, ön sevişmeye vakit ayrılsın yoktur. Kadın da bundan rahatsızlık duymaz. Gecede birkaç kez seks yapılır. Bedenleriyle çalıştıkları için vücutları daha iyi fonksiyon gösterir. Ama beyaz yakalılar, daha çok beyinleriyle çalıştıkları için, sık sık derin düşüncelere dalarlar, depresyona girerler, depresyon ilaçları kullanırlar. Tüm bunlar da libidoyu olumsuz etkiler. Beyaz yakalılar, skor açısından da genellikle daha düşüktür. Bence kural şu: Yukarısı ne kadar çok çalışıyorsa, aşağısı o kadar az çalışır. Ama tabii ki bunlar genelgeçer şeyler. Herkeste böyle olacak diye bir şey yok. Genelde böyle olduğunu gözlemliyoruz.


Metresin yerini ‘one night stand’ aldı


Evlilik dışı ilişkide eskiden metresler vardı. O metreslere değer verilirdi. Ev tutulur, geçimleri sağlanırdı. Metres de, metresliğini bilirdi. Şimdi artık işler değişti. Metreslerin yerini ‘one night stand’ler aldı, işler karıştı. Kadınların da, kadınlıklarını unuttuklarını görüyorum. Zeynalaştılar, erkekleştiler. “O yaparsa ben de yaparım. Gece 2’de bardan adam da kaldırırım!” diyorlar. Erkekler o eski beyefendilikten, kadınlar da zarafetten uzaklaştı.


Hizmet veren erkek


Artık ilişkide kimse sorumluluk almak istemiyor. Benim bir danışanım vardı, yatacağı kızların listesini tutuyordu. 25 taneye çek atar, bir 25 daha çıkar. 25’in arasındaki iyiler, yeni listeye eklenir. Spordaki diyor ki: “Ne olur bu gece seninle bir şey yapalım!” Bankadaki kız “Gel” diyor. O da gidiyor. Ben de ona “Sen o...pusun” diyordum, “Erkek o...pu. Bedenini her gece başka bir kadına sunuyorsun ve onları tatmin ediyorsun. Kendin de tatmin olduğunu sanıyorsun. Ama aslında onlar seni seçiyorlar ve sen hizmet veriyorsun!”


Erkek eleştiriye gelemiyor


Diyelim ki kadın, “Senin seks yapma şeklin ya da beni uyarman, hoşuma gitmiyor!” diyor. Bu, erkeklere çok ağır geliyor. Bir şirketin genel müdürüydü, eşiyle geldi. Eşi bunu söyleyince, adam iki elini kulaklarının arasına aldı ve “Duymak istemiyorum” dedi. “Ben karımı seviyorum, bunu bozmayın. Kendime güvenimi yıkmayın!” Karısı da onu seviyordu ama bazı erkeklerin eleştiriye tahammülleri yok. Oysa unutmamak gerekir ki, vücut bir enstrüman gibidir. Ondan iyi ses çıkarmak için doğru noktalara, doğru bir şekilde dokunmak gerekir. Bunun için de müşterek bir çaba şarttır.
İlgili Galeriler

KÜÇÜK ADAM!.

Dinle beni küçük adam!..

O kadar küçülme be,

 İnsan onuruyla ve omurgasıyla vardır..

Gerisi hikayedir,sen kendini adam sanarsın ama 

bilmezsin ki herkes seni adamdan da saymaz..

ozan'ca

SIRTINDAKİ KÜFELER





Ya sırtındaki küfeyi boşaltacaksın,ya da sırtındaki küfe seni boşaltacak kaçınılmaz gerçek..
ozan'ca

ACILAR..




Bazı insanlarda acıların izleri gözlerdeki derinliklerinde çok belirgindir ..
ozan'ca

Yɑnlış bildiğin yoldɑ; herkesle yürüyeceğine, doğru bildiğin yoldɑ; tek bɑşınɑ yürü…






Yɑnlış bildiğin yoldɑ; herkesle yürüyeceğine, 

doğru bildiğin yoldɑ; tek bɑşınɑ yürü…

KALBİ YORGUN OLANIN


30 Ağustos 2014 Cumartesi

Çıkış Yolu


Bir zaman gelir, bütün çıkış yolların kapatılmıştır. Odanda oturursun, bedenindeki, boğazını sıkıştıran, gözlerinin ardındaki gözyaşı torbacıklarında tehlikeli bir biçimde sıkışan o batışan ağrıyı duyarsın. Tek bir sözcük, tek bir el kol devinimi, derken içinde sıkışıp kalmış her şey -irinleşmiş pişmanlıklar, kangrenleşmiş kıskançlıklar, yerine getirilmemiş fazla istekler- öfkeli, erksiz gözyaşları, belli bir kişiye yönelik olmayan boğucu hıçkırıklar ve zırlamalarla dışına taşar. 
Seni kucaklayan kollar yoktur. "Hadi, uyu, yok bir şey" diyecek bir ses yoktur. Yeni ve korkunç bağımsızlığında, az uykudan, gergin, aşırı duyarlı sinirlerden kaynaklanan o tehlikeli uyarıcı ağrı, kartların bu kez sana karşı hileli biçimde karılmış olduğu, hala da üst üste yığılmakta oldukları duygusuna kapılırsın. 
Senin bir çıkışa gereksinimin vardır, çıkışlarsa mühürlenmiştir. Gece gündüz kendin için yarattığın o daracık tutukevinde yaşarsın. İçinde fokurdayıp duran o dağarcığı serbest bırakmaz, setteki bir yarıktan dalga dalga akmasını sağlamazsan patlayacağını, parçalanacağını duyumsarsın. 
Böylece alt kata iner, piyanonun başına geçersin. Tüm çocuklar dışarıdadır; ev dingindir. Klavyede keskin akorların sesi duyulur, omuzlarındaki ağır yükün birazını yitirmenin ferahlığını duyumsamaya başlarsın.

Sylvia Plath, Çıkış Yolu

29 Ağustos 2014 Cuma

ozan'ca





İshal olan dilin,sözüne güvenilmez...
ozan'ca

BİR DE BU ÜLKENİN HİKAYESİ VARDIR



Herkesin bir hikayesi vardır,acılarla yazılmış.

Bir de bu ülkenin hikayesi vardır,hep yalanlar 

düzülmüş...

ozan'ca

Nefes




Onca acılardan sonra,ölülerden tek farkım nefes almaktı, 
şimdiler de ise,nefes almak da zorlanıyorum...
ozan'ca

25 Ağustos 2014 Pazartesi

GÜNÜN ANLAMI





Ölecegim zaman onu çagırın son nefesimde Ona şunu söyleyecegim ;
 " Öyle gidilmez , Böyle Gidilir Sevgili..."

GÜNÜN ANLAMI

Ütüsü bozulmuş bir hayatın 'çift' çizgisiyim.. 
Bir "sensizliğin" üstünü , Bir de "seni sevdiğimin" altını çiziyorum.


GÜNÜN ANLAMI

Hayatımı yazsam olsa olsa yemek kitabı olur. Ne kadar hıyar , salça , maydonoz kişilik varsa geçti şu fani ömrümden. : )

23 Ağustos 2014 Cumartesi

ozan'ca yalnızlığım




Kedi gibiyim yıllardır beraber yaşadığım yalnızlığım da kendi yaramı kendim iyileştiriyorum...
ozan'ca

22 Ağustos 2014 Cuma

SOKRATES





Sokrates, sıkça pazar yerlerine gider ve birşey

almadığını gören meraklılar sorunca "ben oraya ne

kadar çok şeye ihtiyacım olmadığını görmeye 

gidiyorum" dermiş.