İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

14 Mayıs 2013 Salı

GÜNÜN ANLAMI


GÜNÜN ANLAMI


Sisifos




Sisifos

Başkaldırı, her zaman, iktidar baskısından dolayı doğan ve ona karşı gösterilen bir tepkidir. Toplumlar, doğal yaşam dengelerinin bozulmalarından dolayı tepki gösterir. Eksi kutuplar, her zaman, bünyesinde artıları da bulundurur. Var olan sistemin istekleri hiç bir zaman bitmeyeceğinden ya da baskı ve kıyım geleneklerini hiç bir zaman bırakmak istemeyeceklerinden dolayı, kendine paralel başkaldırılar da her daim yeşerecektir. Sistem, köylüyü toprakla, şehirlerde yaşayanları evle, çiftçiyi tohumla, emekliyi üç kuruşluk maaşla, öğrenciyi meslekle kontrolü altına alarak tüm bireyleri kendine mahkum etmiştir adeta. Peki bu hep böyle miydi?

Hayır.

İnsan doğasının olağan üstü diyebileceğimiz bitmek bilmez iradesi her daim yeni Sisifos'lara gebe olmuştur.

Sisifos, mücadele demektir. Sisifos bizler gibi bir ölümlüdür. Zeus, Sisifos’u tanrılara biat etmediği ve doğru bildiği şeyden asla vazgeçmediği için, yeraltı ülkesinin cehennemi olan Tantaros’a kapatır. Yanında büyük yuvarlak bir kaya durur. Ayrıca Sisifos’un önünde koca bir tepe vardır. Sisifos’a verilen ceza, bu kayayı tepeye kadar çıkarmasıdır. Sisifos, var gücüyle kayaya yüklenerek bu kayayı tepeye çıkarmaya çalışır. Fakat Sisifos, kayayı tam tepeye ulaştırdım derken kaya bir den gerisingeriye yuvarlanıyor. Sisifos zaman kaybetmeden tekrar yükleniyor kayaya ve tepeye çıkarmaya başlıyor. Tam tepeye varınca yine kaya aynı şekilde yuvarlanmaya başlıyor. Kaya aşağı doğru yuvarlandıkça Sisifos geri dönüyor ve tekrardan kayayı yukarı çıkarmaya başlıyor. Bu bitmez tükenmez bir hal almaya başlıyor. Sisifos umutsuzluğa bir an olsun kapılmadan inatla o kayayı tepeye çıkarmaya odaklamıştır kendini. Karşısındaki kişinin kim olduğunun hiçbir önemi olmadan, sadece başarıya odaklanmıştır. Hiç bitmeyen bir umuttur onunki. Bu, yarım kalan her şeyin yeniden, umutla yapılmasıdır. Yeni nesillere aktarılmasıdır bu. O kaya yalnızca bir kil yığını değildir Sisifos için. O, tanrılara karşı baş kaldırması için elinde bulunan tek şeydir aslında. Kaya gerisingeriye yuvarlandığında, onu her seferinde yeniden tepeye çıkarması da yılmayacağının bir göstergesidir.

Bugün, var olan sürecin sekteye uğraması demek Sisifos'ları yeniden ve daha da kararlı bir biçimde doğurmak demektir. Böylesi bir iradenin karşısında okyanusların ırmağa, denizlerin derelere dönüştürülmesi salt bir durumdur.

Güzellik Ve Çirkinliğin Hikayesi


Güzellik Ve Çirkinliğin Hikayesi
           
Bir gün, güzellik ve çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar ve dediler, 'haydi denize girelim.' Giysilerini çıkartıp suda yüzdüler. Bir süre sonra, çirkinlik kıyıya dönüp, güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. Güzellik de denizden çıktı, kendi giysilerini bulamadı; ama çıplak olmak utandırıyordu onu, çaresiz çirkinliğin giysilerine büründü ve yoluna devam etti güzellik. O gün bugündür, erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırır. Ancak içlerinden güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu. Ve yine çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardır ki, gözlerinden tanırlar çirkinliği.

7 Mayıs 2013 Salı

GÜNÜN ANLAMI

Bir insan ne kadar kendi içinde derine giderse, o kadar olgundur. 
Kendi varlığının tam özüne ulaştığında, mükemmelen olgunlaşmıştır.
Fakat o anda kişi kaybolur, yalnızca mevcudiyet kalır. 
Benlik kaybolur, yalnızca sessizlik kalır. 
Bilgi kaybolur, yalnızca masumiyet kalır.

Osho

Bir insan ne kadar kendi içinde derine giderse, o kadar olgundur.

Kendi varlığının tam özüne ulaştığında, mükemmelen olgunlaşmıştır.

Fakat o anda kişi kaybolur, yalnızca mevcudiyet kalır.

Benlik kaybolur, yalnızca sessizlik kalır.

Bilgi kaybolur, yalnızca masumiyet kalır.

Osho

1 Mayıs 2013 Çarşamba

RAKI


“İçelim, ab-ı hayat neşe versin bedene allah rahmet eylesin rakıyı icat edene artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin allah bizi meyhanesiz memlekete düşürmesin”
“AMİİİİİİİİİİNNNNNN”
Naralarıyla başlar güzel bir rakı-roka muhabbeti. Kanatlar mangalda pişer, masada ezine ve tulum peyniri, paprika, haydari, ananas (deneyin ııığğ iğrenç demeyin retro meze), çay… Çay’ı ben su yerine rakının yanıda içerim, galiba gizli adanalılık var damarlarımda… Bir yudum daha rakıdan çeker ve yeteri kadar içtikten sonra şu dizeler dökülür dudaklarımdan…
Sarhoşum…
Sarhoşum…
Sarhoş.
Caddenin Göbeğine Oturmuşum,
Aklıma Eserse Sırt Üstü Yatabilirim
Nara Atabilirim,
Kem Gözler Umrumda Değil,
Ben Kendi Gözlerimden Kurtulmuşum…
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun güzel dizeleri, ne zaman içsem kafam kıyak olsa hemen bu dizeler aklıma gelir… Bir off çektirir içen herkese… ama hüzünlendirmez, masadaki keyfi asla kaçırtmaz… ve gecenin ilerleyen saatlerinde dilin kemiği yok Neyzen Tevfik gelir oturur masaya şu dizeleriyle…
Be Hey Dürzü
Ne ararsin TANRI ile aramda!…
Sen kimsin ki orucumu sorarsin?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Basi açiga niye türban sorarsin?
Raki, sarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararim, içerim.
Ikimiz de gelsek kildan köprüye,
Ben dürüstsem sarhosken de geçerim
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatip kalkip ATATÜRK’e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soguyacak bu millet
Isgaldeki hali sakin unutma.
ATATÜRK’e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çikardin amma
Baban kimdi bilemezdin serefsiz.
Şerefsiz kısmını bağırdıktan sonra rakıdan bir yudum daha alıp masaya yavaşça çarparsın kadehi… Çoşkunu kimse durduramaz… Sonra küfürler tektek savrulur sağa, sola :D Selanik kadehleri çıkar, 2 tur hızlı selanik kadehiyle dönersin , bizde adettendir Yeni yetmeler ve kız çocukları için değildir… Necip Mirkelam oğlunun dediği gibi…
Eşek içince zırlar,
Köpek içerse hırlar
Kedi içse tırmalar,
İnsanlar’adır rakı.
Al kadehi eline,
Dokun gönül teline,
Muhabbet alemine,
Bir merhabadır rakı.
Adabı, erkanı var,
Zamanı mekanı var,
Kimin ki iz’anı var,
O na şifadır rakı.
Gönül dargınlarına,
Vefa kırgınlarına,
Hayat yorgunlarına,
Haza devadır rakı.
Mirkelamoğlu der ki:
Had bilmezsen eğer ki,
Öyle rüsva eder ki,
Başa beladır rakı.
Masadan kalkmadan Nazım’ı hatırlayalım… Kimler için olduğunu Necip Mirkelamdan öğrendik,  Nasıl içileceğini Nazım anlatsın…
Nazım Hikmet demiş ki “RAKI !!!  Bu meret öyle bir merettir ki, acıyla içilir, tatlıyla içilir, neşeyle içilir, ağlayarak içilir, kavunla içilir, peynirle içilir, ikisi beraber çok güzel içilir yemekle içilir, mezeyle içilir, suyla içilir, susuz içilir, sodayla içilir, şalgamla içilir. Ama işte,bir tek salakla içilmez. … “
Son olarak Atatürk Neyzen Tevfik’i Çağırmış iyi içiyor diye…
Hal hatır sorduktan sonra, “iyi içermişsin sen Tevfik bir isteğin var mı ?” demiş
Neyzen demiş ki, “Paşam Karnım biraz aç. Bir kilo rakı ,  bir somun ekmek ve bir tencere istiyorum” demiş
Paşa şaşırdıktan sonra istediğini yerine getirtmiş,
Neyzen bir kilo rakıyı tencereye döküp, üstüne ekmek doğramış,
ve çala kaşık yerken paşada şaşkınlıkla Neyzeni izlemiş.
Neyzen bitirince “Paşam şimdi karnım doydu içmeye başlayabiliriz” demiş
İçtik güzelce tüm gece, Allah rahatlık versin herkese….