Bir Şehirde Tıramvaylarla Yapılmış Gece Gezintileri Üstüne
İhtiyarlık, yalnızlık, bir de ben,
bir de karasevda dördümüz konuşmadan yan yana yürüyoruz.
Her birimiz tek başına yürüyor ama yan yanayız,
neler vermezdik işitmiyelim diye birbirimizin ayak sesini. Acıyoruz, sövüyoruz birbirimize içimizden ama birbirimizi sevmiyoruz çünkü inanmıyoruz birbirimize. Neler vermezdik bir dö...rtyol ağzına varıp sapabilelim diye bir anda dört ayrı sokağa ama içimizden biri ölse kalanlar sevinir mi bilmiyorum. İhtiyarlık yalnızlık bir de ben bir de karasevda dördümüz konuşmadan yan yana yürüyoruz geceleri tıramvaylara biniyoruz nerelere gittiklerini bilmediğimiz tıramvaylara üçer vagonlu geniş temiz tıramvaylar bizi korkunç gıcırtılarla bir yerlere götürüyor geceleri yanmış duvarlar çıkıyor karşımıza ansızın ve sokak fenerlerinin ışığında yürüyor üstümüze yüksek ve inatçı yürüyor pencereler çıkıyor karşımıza ve geliyor bize doğru yığınla ve birbirini çiğneyerek camsız çerçevesiz ve odaların insanların değil boşlukların pencereleri,kanatsız kapıların hiçbir yere açılmayan kapıların önünden geçiyoruz sarı pazubentleri üç noktalı adamlar tıramvay bekliyor kaldırımdalarda ucu lastik bastonlarına dayanmışlar dilsizlerinin tümü sağır mı bilmem ama körlerinin çoğu bakar kör ve tıramvayların ışıkları düşüyor açık gözlerinin içine ama onlar gözlerinin içine ışık düştüğünün farkında değil yaşlı yorgun kadın biletçiler bindiriyor tıramvaylara körleri beni elimden tutup yumuşacık yerden kaldıran kadınlar çoğunuza birkaç şiirden başka bir şey veremedim biraz da keder belki hepinize minnetliyim yangın yerlerinin karanlıklarını geçiyoruz barok sarayları yıkılmış alanları geçiyor tıramvaylar ve yanmış yıkılmış taşlar birbirine benzediğinden başımız dönüyor hep aynı yerde dolanıyoruz delik deşik olmuş bu şehir başka şehirleri yıkmağa yolladığından askerlerini ben yerle bir edilmiş şehirler gördüm askerlerini başka şehirleri yıkmağa yollamışlardı başka şehirlerin askerleri yerle bir etmişti onları ve şehirler gördüm hazırlıyor askerlerini başka şehirleri yıkmağa yollamak için ve kendileri yıkılmak için kemancılar biniyor tıramvaylara keman kutuları koltuklarında ve kederli uzun saçları gizleyemiyor dazlaklıklarını bu Ağustos dünyanın son Ağustosu mu diye sordu kemancılardan biri bilmediğim bir dille biletçi kadına tıramvayların sahanlıklarında öfkeli delikanlılar duruyor öfkeleri neden kime kendileri de bilmiyor sanırım güzelim Havana'da şimdi saat kaçtır gece midir gündüz müdür genç kızlar iniyor tıramvaylardan bacakları gayet biçimli olduğum yerde oturup kımıldamadan arkalarından gidiyorum ve taş köprünün altında ağızlarının sıcaklığını duyuyorum yüzüme yakın ve başımı çeviriyorum nerde olduğunu bile bilmediğim genç bir kadın dokunuyor omuzuma saçları saman sarısı kirpikleri mavi ak boynu uzundur yuvarlaktır duraklarda kara hasır şapkalı korkunç kocakarılar birbirlerinin elinden tutup geçiyor tıramvay yolunu sağımda oturan adam gömüldü kendi içine yitirdi kendini yine kederli dalgalara düştü sağımda oturan ve ben biliyorum kocalmak bu işle başlar ve lâkin elimde değil kederli dalgalara düşmemek ve ben biliyorum kocalmak bu işle başlar yine kederli dalgalara düştü sağımda oturan
deponun kapısında indik son tıramvaydan yaya dönüyoruz dördümüz ihtiyarlık yalnızlık bir de ben bir de karasevda