İnsan zamanla bulunduğu ortamları veya yaşamın bazı kesitlerini kendisi yaratır yaratırken içinde sevinçlerini yaşatarak hep orada kalmasını ister.
Zaman hiç bir vakit durmadı ki...
Hergün yeni bir gün olarak uyanır geceden bıraktıklarınla.
Birde acılar vardır unutmak istediğin ama bir türlü başaramadığın,geceler boyu uyutmaz seni,uyumaya çalışsan da karabasandır rahat vermez. O nedenle" hüzünlerin hiç bir zaman sabahı olamaz"...
Hep peşindedir hüzünler,umutsuzluk,yanılgı kaçsan da kurtulamazsın. Güneşin hiç bir zaman ısıtmaz yüreğini,hep üşür. Böyle zamanlarda yorgun hissedersin dayanamaz dersin yüreğim bunca acılara,belki de bir kaçış düşlersin.
Birde acılar vardır unutmak istediğin ama bir türlü başaramadığın,geceler boyu uyutmaz seni,uyumaya çalışsan da karabasandır rahat vermez. O nedenle" hüzünlerin hiç bir zaman sabahı olamaz"...
Hep peşindedir hüzünler,umutsuzluk,yanılgı kaçsan da kurtulamazsın. Güneşin hiç bir zaman ısıtmaz yüreğini,hep üşür. Böyle zamanlarda yorgun hissedersin dayanamaz dersin yüreğim bunca acılara,belki de bir kaçış düşlersin.
Bu kaçışların beynindeki sürgünlerine yeni bir yol almaktır. Yeni sürgünlere hazırlanırken benliğin, sanki hep hazır bekliyordur götüreceklerini. Elbiselerin, ayakkabıların, gömleklerin, ayrılıkların, fotoğrafların ve bir tek şey seni alıkoymaktadır o da yeni düş kırıklıkları, acıları tekrar baştan yaşayabilme korkuları, karamsarlıkların; geceler boyu uykusuzluğunu yaşamak korkutur…
Bu ilk değildir kaçışların kendinden,
Başkada seçenek bulamazsın sürgünden diğer sürgünlere yol almaktan…
Ah! o yüreğin ki ne acılar yaşamıştır içinde boğduğun...
O yüreğin ki bir daha dönüşümü olmayan ne hatalar yapmıştır yaşamını biçimlendirirken...
Bir daha yapmayacağım diye pişmanlıklarınla doludur ...
Ne vefasızlıklar görmüştür umulmadık zamanlarda,umulmadık insanlardan. kırıldın,üzüldün,bitti dediğin anda hiç bir şey olmamış gibi kapını çaldılar ve sen yine hoş geldin dediğin...
Oysa ki yüreğini acıtan yaralar hiç kapanmadı ki...
Üzüntülerindir günler boyu kederi dinmeyen içindeki küfürlerin…
O yüreğinki ayrılıkları nedensiz yaşamıştır..
Ah! o yüreğin ki ne acılar yaşamıştır içinde boğduğun...
O yüreğin ki bir daha dönüşümü olmayan ne hatalar yapmıştır yaşamını biçimlendirirken...
Bir daha yapmayacağım diye pişmanlıklarınla doludur ...
Ne vefasızlıklar görmüştür umulmadık zamanlarda,umulmadık insanlardan. kırıldın,üzüldün,bitti dediğin anda hiç bir şey olmamış gibi kapını çaldılar ve sen yine hoş geldin dediğin...
Oysa ki yüreğini acıtan yaralar hiç kapanmadı ki...
Üzüntülerindir günler boyu kederi dinmeyen içindeki küfürlerin…
O yüreğinki ayrılıkları nedensiz yaşamıştır..
Bir tek aşkım diyebileceğin aşklar yaşamamışsındır. Yaşasan da beynindeki sürgünler izin vermemiştir ötesini yaşamaya...
Yorgunsun bedeninle kalkamazsın...
Kavgalısındır sabahlarla..
Kırgındır yaşam sana, sen yaşama
Bu sefer kesin gitmen gerekliliğini düşünürsün kendi sürgünlerine.
Ve seni böylesine yeni bir sürgüne itenleri kimse yine anlamayacaktır.
Dostun yoktur, dostluklar zedelenmiş artık…
Yorgunsun bedeninle kalkamazsın...
Kavgalısındır sabahlarla..
Kırgındır yaşam sana, sen yaşama
Bu sefer kesin gitmen gerekliliğini düşünürsün kendi sürgünlerine.
Ve seni böylesine yeni bir sürgüne itenleri kimse yine anlamayacaktır.
Dostun yoktur, dostluklar zedelenmiş artık…
Arkadaşlık, sırdaşlık, yoldaşlık mazideki fotoğraflardadır...
Hayallerin, umutların hep 80 öncesinde kaldı. Nostalji sevdalar, nostalji baharlar, şarkılar, içerken ağlamak bile nostaljik oldu şimdi ki zamanda…
Gerçi sende o yıllarda kalan benliğini silemediğinden, değerleri yok sayamadığından sürgünlerini hala yaşıyorsun besbelli ama! Kabullenmelisin ki şimdikiler duyarsız, umursamaz küçük dünyalarında yalanlarıyla yaşamayı seviyorlar...
Eskiden halk evleri vardı, bilimden,felsefeden, dünyadan, haberin olsun diye ve parasızdı bilgi edinmenin bedeli. Şimdi ise dersaneler var tek tip asosyal insanlar için.
Sıralar oluşurdu gazete bayilerinde ilk haberi ben okuyayım, okunmak içindi gazeteler, şimdi öylemi? yalan haberlerini satabilmek için sıralanıyorlar insanların peşlerine...
Eskiden aydın olmanın ağırlığı vardı, her şeyi göze alırdı, hapisleri, vurulmayı, aç kalmayı, Şimdi ise aydın olmak parayla eş değer görülmeye başlandı...
Eskiden sevdalar yaşanırdı günlerce, aylarca, yıllarca ve sevdalanmak bu derece ayaklar altına alınıp, ertesi gün unutulamazdı. Şimdi ise sevdalar saniyelerle yaşanmaya başlandı...
Eskiden öğretmenler; yerden yazılı bir şey bulursan oku derdi, şimdi ise yerden çocuklar ekmek, petşise, çöp topluyorlar...
Eskiden mahalle çeşmelerimiz vardı suları her zaman soğuk, ağzımızı dayayıp içerdik de, komşular bakır tas verip kızarlardı, ağzınızı dayamayın diye, şimdi ise; içtiğimiz sulara kanalizasyon karıştı, parayla içiyoruz petlenmiş suları...
Eskiden kâğıt helvalarımız vardı, okul önlerinde satılan iştahla yediğimiz. Şimdi ise; patlamış mısırımız; popcorn..
Gerçi sende o yıllarda kalan benliğini silemediğinden, değerleri yok sayamadığından sürgünlerini hala yaşıyorsun besbelli ama! Kabullenmelisin ki şimdikiler duyarsız, umursamaz küçük dünyalarında yalanlarıyla yaşamayı seviyorlar...
Eskiden halk evleri vardı, bilimden,felsefeden, dünyadan, haberin olsun diye ve parasızdı bilgi edinmenin bedeli. Şimdi ise dersaneler var tek tip asosyal insanlar için.
Sıralar oluşurdu gazete bayilerinde ilk haberi ben okuyayım, okunmak içindi gazeteler, şimdi öylemi? yalan haberlerini satabilmek için sıralanıyorlar insanların peşlerine...
Eskiden aydın olmanın ağırlığı vardı, her şeyi göze alırdı, hapisleri, vurulmayı, aç kalmayı, Şimdi ise aydın olmak parayla eş değer görülmeye başlandı...
Eskiden sevdalar yaşanırdı günlerce, aylarca, yıllarca ve sevdalanmak bu derece ayaklar altına alınıp, ertesi gün unutulamazdı. Şimdi ise sevdalar saniyelerle yaşanmaya başlandı...
Eskiden öğretmenler; yerden yazılı bir şey bulursan oku derdi, şimdi ise yerden çocuklar ekmek, petşise, çöp topluyorlar...
Eskiden mahalle çeşmelerimiz vardı suları her zaman soğuk, ağzımızı dayayıp içerdik de, komşular bakır tas verip kızarlardı, ağzınızı dayamayın diye, şimdi ise; içtiğimiz sulara kanalizasyon karıştı, parayla içiyoruz petlenmiş suları...
Eskiden kâğıt helvalarımız vardı, okul önlerinde satılan iştahla yediğimiz. Şimdi ise; patlamış mısırımız; popcorn..
köfte ekmeğimiz; hamburger adında..
lahmacunumuz; pizza oldu paketlenerek...
Her şeyimiz bir pakete yerleştirildi,ruhumuz,benliğimiz,kişiliğimiz paketler halinde maskelendi ve maskelerimizde yalnızlığı yaşıyoruz tek başına ve korkuyoruz maskemizi çıkarmaktan. Belki çıkarsak yaşamla tekrar barışsak, özeleştirilerimizi yapsak,kendimizle barışsak daha rahat yaşamla yaşamaktan... Oysa ki tüketerek yaşıyoruz,yaşamı...
İşin kötüsü; tek başına tüketiyoruz..
İşin kötüsü; tek başına tüketiyoruz..
Paylaşmayı, paylaşamıyoruz...
Belki de sindiremediğin bunlar değil mi?..
Oysaki senin zayıf dediğin yüreğin cesur, yapamam dediklerin en yaptıkların. Gidemem dediklerin gittiğin yerler olup, dayanamam dediklerinse, en direnç gösterdiklerin değil mi?..
Belki de sindiremediğin bunlar değil mi?..
Oysaki senin zayıf dediğin yüreğin cesur, yapamam dediklerin en yaptıkların. Gidemem dediklerin gittiğin yerler olup, dayanamam dediklerinse, en direnç gösterdiklerin değil mi?..
Ve aynı acılara gebe olsa da yeni bir sürgüne hazırdır yüreğin dirençlerinle.
Öyle değil mi ?..
Öyle değil mi ?..
İnsan kendisi hazırlar kendi sürgünlerini.
Çıkışın; yalnızlığındadır sürgünlerden kurtulmanın…
Çıkışın; yalnızlığındadır sürgünlerden kurtulmanın…
Mehmet Ozan