Freud´un keskin inceliklerle bezenmiş saptamalarından biridir şu: "Babasının haklı olabileceğini düşünmeye başlayan bir adama bakın, göreceksiniz ki, büyük ihtimalle oğlunun yanlış yaptığını düşünen bir babadır."
Baba-oğul ilişkisi iklimi sert bir coğrafyadır...
Baharlar kısa sürer. Ya güzel ama çok sıcak yazları vardır ya da hiç bitmeyecekmiş sanılan soğuk kışları...
Bazen o kadar güçlü rüzgarlar eser ki, babayı bir yana oğlu bir yana savunur.
Ama o sert rüzgarlar sayesinde serpilip büyür oğullar; hayatla baş edecek güce öyle kavuşurlar.
Ve babalar da ancak o sayede anlar "dünyanın hakimi" olmadıklarını; zamanın bir halı gibi ayaklarının altından çekildiğini ve oğullarının kendilerine değil, hayata ait oldukları gerçeğini...
Baharlar kısa sürer. Ya güzel ama çok sıcak yazları vardır ya da hiç bitmeyecekmiş sanılan soğuk kışları...
Bazen o kadar güçlü rüzgarlar eser ki, babayı bir yana oğlu bir yana savunur.
Ama o sert rüzgarlar sayesinde serpilip büyür oğullar; hayatla baş edecek güce öyle kavuşurlar.
Ve babalar da ancak o sayede anlar "dünyanın hakimi" olmadıklarını; zamanın bir halı gibi ayaklarının altından çekildiğini ve oğullarının kendilerine değil, hayata ait oldukları gerçeğini...
Ne garip ve manidar bir süreçtir! Oğullar, kişiliklerini babalarıyla çatışarak şekillendirirler. Üstü örtülü ya da açık açık...
Sonra, epey sonra gün gelir ve oğullar birden fark ederler ki, onca çatışmaya, onca kan, ter ve gözyaşına karşın sonunda sanki babalarının hık demiş burnundan düşmüş adamlar olup çıkmışlar! Olgunlaşma dedikleri budur.
Babadan çok uzaklara savrularak çıkılan yolu babaya kavuşarak (yani onu ve onun hayatla kavgasını anlayarak) tamamlamak...
Sonra, epey sonra gün gelir ve oğullar birden fark ederler ki, onca çatışmaya, onca kan, ter ve gözyaşına karşın sonunda sanki babalarının hık demiş burnundan düşmüş adamlar olup çıkmışlar! Olgunlaşma dedikleri budur.
Babadan çok uzaklara savrularak çıkılan yolu babaya kavuşarak (yani onu ve onun hayatla kavgasını anlayarak) tamamlamak...
Bir zamanlar, bir Babalar Günü´nün ardından şöyle bir okur mektubu almıştım. Sakladım.
"Geçen pazar evdeki çalışma odama girip çekmeceden babamın fotoğrafını çıkardım. Uzun uzun bakıp, itiraf edeyim ağladım. Annem halimi görse, inanmazdı.
Gençlik yıllarım babamla kavgalı geçti. Neredeyse her şey aramızdaki çatışmayı alevlendiriyordu. Hiç anlamadık birbirimizi. Sonra evlendim. Babamla çatışmamın durduğu dönem geldi. Hani denizde fırtınadan sonra müthiş bir durgunluk olur, öyle. Yani o süt liman hal de garipti.
Çatışmıyorduk ama doğru düzgün konuşmuyorduk, bir şeyleri paylaşmıyorduk da!
Epey sonra, babamın kendisiyle, benimle ve hayatla kavgasını anlamaya başladım. Meğer olay benimle onun arasındaki bir karakter çatışması değilmiş! İyi bir "baba" olmaya çalışmanın zorluklarından kaynaklanıyormuş her şey!
Şimdi yaptığım her şeyin, söylediğim her sözün babama benzediğini görüyorum ve buna bazen çok şaşırıyor bazen de bundan huylanıyorum.
Ağlayışım, babama artık bu duygularımı aktarma imkânımın olmayışından. O yok artik."
"Geçen pazar evdeki çalışma odama girip çekmeceden babamın fotoğrafını çıkardım. Uzun uzun bakıp, itiraf edeyim ağladım. Annem halimi görse, inanmazdı.
Gençlik yıllarım babamla kavgalı geçti. Neredeyse her şey aramızdaki çatışmayı alevlendiriyordu. Hiç anlamadık birbirimizi. Sonra evlendim. Babamla çatışmamın durduğu dönem geldi. Hani denizde fırtınadan sonra müthiş bir durgunluk olur, öyle. Yani o süt liman hal de garipti.
Çatışmıyorduk ama doğru düzgün konuşmuyorduk, bir şeyleri paylaşmıyorduk da!
Epey sonra, babamın kendisiyle, benimle ve hayatla kavgasını anlamaya başladım. Meğer olay benimle onun arasındaki bir karakter çatışması değilmiş! İyi bir "baba" olmaya çalışmanın zorluklarından kaynaklanıyormuş her şey!
Şimdi yaptığım her şeyin, söylediğim her sözün babama benzediğini görüyorum ve buna bazen çok şaşırıyor bazen de bundan huylanıyorum.
Ağlayışım, babama artık bu duygularımı aktarma imkânımın olmayışından. O yok artik."
Bu mektubu şimdi yeniden okurken New Yorker´ın tanınmış editörlerinden Howard Moss´un bir sözünü hatırladım: "Babam... Bir tek gece hariç ömrüm boyunca her gece rüyalarımda öldürdüğüm adam. O tek geceye gelince, babamın ölümüyle beni öldürdüğü geceydi."
Babayla çocuk ilişkisi, insanın ilk sosyal ilişkisidir.
Çocuğun anneyle ilişkisine benzemez.
Kapalı bir sevgi çemberi değildir yani, bir yolun iki ucunda olmak gibidir babayla çocuk ilişkisi.
Biraz çocuklar babalarına doğru gider. Biraz da babalar çocuklara doğru gelir.
Fakat doğrudur, çocuklar kadar babalar da bu yolda yürümeyi pek bilmezler, acemisidirler, yavaş yavaş öğrenirler...
Kimi baba tökezleyerek, kimisi ikide bir duraklayarak, kimisi ilgisi dağılıp vazgeçerek, kimisi ise yuvarlanırcasına koşarak kat eder o yolu...
İşte tam bu yüzden çocuğun babayla kurduğu ilişkiyle anneyle kurduğu ilişki çok farklı kapılara açılır.
Ben anneyle kurulmuş "iyi" bir ilişkinin insanın iç dünyasını belirlediğini; "iyileştirdiği"ni düşünürüm.
Babayla kurulan ilişkinin en kritik yanı ise onun çocukları DÜNYA´yla; şu bildiğimiz dünya ile buluşturup tanıştırmasıdır.
Madem Sigmund Freud´la başladım yazıya, yine onun bir sözüyle bitireyim: "Bir çocuğun babasının korumasına duyduğu ihtiyaç kadar güçlü bir başka ihtiyacın var olduğunu sanmıyorum."
Çocuğun anneyle ilişkisine benzemez.
Kapalı bir sevgi çemberi değildir yani, bir yolun iki ucunda olmak gibidir babayla çocuk ilişkisi.
Biraz çocuklar babalarına doğru gider. Biraz da babalar çocuklara doğru gelir.
Fakat doğrudur, çocuklar kadar babalar da bu yolda yürümeyi pek bilmezler, acemisidirler, yavaş yavaş öğrenirler...
Kimi baba tökezleyerek, kimisi ikide bir duraklayarak, kimisi ilgisi dağılıp vazgeçerek, kimisi ise yuvarlanırcasına koşarak kat eder o yolu...
İşte tam bu yüzden çocuğun babayla kurduğu ilişkiyle anneyle kurduğu ilişki çok farklı kapılara açılır.
Ben anneyle kurulmuş "iyi" bir ilişkinin insanın iç dünyasını belirlediğini; "iyileştirdiği"ni düşünürüm.
Babayla kurulan ilişkinin en kritik yanı ise onun çocukları DÜNYA´yla; şu bildiğimiz dünya ile buluşturup tanıştırmasıdır.
Madem Sigmund Freud´la başladım yazıya, yine onun bir sözüyle bitireyim: "Bir çocuğun babasının korumasına duyduğu ihtiyaç kadar güçlü bir başka ihtiyacın var olduğunu sanmıyorum."