19 Kasım 2007 Pazartesi
İNSAN KENDİSİNİN SÜRGÜNÜDÜR…
İNSAN KENDİSİNİN SÜRGÜNÜDÜR….
İnsan zamanla bulunduğu ortamda veya yaşamın bazı kesitlerinden kaçışları olmalı,bu kaçışları beynindeki sürgünlerine yeni bir yol almaktır.
Yeni sürgünlere hazırlanırken benliğin, sanki hep hazır bekliyordur götüreceklerini… elbiselerin, ayakkabıların, gömleklerin, ayrılıkların, fotoğrafların ve bir tek şey seni alıkoymaktadır, anılarda olsa da yeni düş kırıklıkları,
acıları tekrar baştan yaşayabilme korkuları, karamsarlıkların; geceler boyu uykusuzluğunu
yaşamak korkutur…Ama gitmen gereklidir buralardan daha fazla durman senin yüreğinden, beyninden, her geçen gün yeni bir parçalanmalar yaratmaktadır. Başkada seçenek bulamazsın sürgünden diğer sürgünlere yol almaktan…
Ah! o yüreğinki ne acılar yaşamıştır,içinde boğduğun.o yüreğinki ne hatalar yapmıştır,bir daha yapmayacağım diye .ne vefasızlıklar görmüştür,buda öylemiydi dedirten.ne üzüntülerdir günler boyu kederi dinmeyen,içindeki küfürlerin…o yüreğinki ne ayrılıkları nedensiz yaşamıştır..bir tek aşkım diyebileceğin aşklar yaşamamışsındır. Yaşasan da beynindeki sürgünler izin vermemiştir ötesini yaşamaya.
Kırgındır yaşam sana, sen yaşama
Ve seni böylesine yeni bir sürgüne itenleri kimse yine anlamayacaktır.
Dostun yoktur, dostluklar zedelenmiş artık… arkadaşlık, sırdaşlık, yoldaşlık mazideki fotoğraflardadır. Hayallerin, umutların hep 80 öncesinde kaldı. Nostalji sevdalar, nostalji baharlar, şarkılar, içerken ağlamak bile nostaljik oldu şimdi ki zamanda…
Gerçi sende o yıllarda kalan benliğini silemediğinden, değerleri yok sayamadığından sürgünlerini hala yaşıyorsun besbelli ama! kabüllenmelisinki şimdikiler duyarsız, umursamaz küçük dünyalarında yalanlarıyla yaşamayı seviyorlar.
Eskiden halk evleri vardı, bilimden,felsefeden, dünyadan, haberin olsun diye ve parasızdı bilgi edinmenin bedeli. Şimdi ise dersaneler var tek tip asosyal insanlar için.
Sıralar oluşurdu gazete bayilerinde ilk haberi ben okuyayım, okunmak içindi gazeteler, şimdi öylemi?.. yalan haberlerini satabilmek için sıralanıyorlar insanların peşlerine.
Eskiden aydın olmanın ağırlığı vardı, her şeyi göze alırdı, hapisleri, vurulmayı, aç kalmayı… Şimdi ise aydın olmak parayla eş değer görülmeye başlandı.
Eskiden sevdalar yaşanırdı günlerce, aylarca, yıllarca ve sevdalanmak bu derece ayaklar altına alınıp, ertesi gün unutulamazdı. Şimdi ise sevdalar saniyelerle yaşanmaya başlandı.
Eskiden öğretmenler; yerden yazılı bir şey bulursan oku derdi, şimdi ise yerden çocuklar ekmek, petşise, çöp topluyorlar.
Eskiden mahalle çeşmelerimiz vardı suları her zaman soğuk, ağzımızı dayayıp içerdik de, komşular bakır tas verip kızarlardı, ağzınızı dayamayın diye, şimdi ise; içtiğimiz sulara kanalizasyon karıştı, parayla içiyoruz petlenmiş suları.
Eskiden kâğıt helvalarımız vardı, okul önlerinde satılan iştahla yediğimiz. Şimdi ise; patlamış mısırımız; popcorn, köfte ekmeğimiz; hamburger adında, lahmacunumuz; pizza oldu paketlenerek.her şeyimiz bir pakete yerleştirildi,ruhumuz,benliğimiz,kişiliğimiz paketler halinde maskelendi ve maskelerimizde yalnızlığı yaşıyoruz tek başına ve korkuyoruz maskemizi çıkarmaktan.Belki çıkarsak yaşamla tekrar barışsak,özeleştirilerimizi yapsak
kendimizle daha rahat edeceğiz kol kola yaşamla yaşamaktan.Oysa ki tüketerek yaşıyoruz,yaşamı.
İşin kötüsü; tek başına tüketiyoruz.paylaşmayı, paylaşamıyoruz.
Belki de sindiremediğin bunlar değil mi?
Oysaki senin zayıf dediğin yüreğin cesur, yapamam dediklerin en yaptıkların. Gidemem dediklerin gittiğin yerler olup, dayanamam dediklerinse, en direnç gösterdiklerin değil mi?.. Ve aynı acılara gebe olsa da yeni bir sürgüne hazırdır yüreğin dirençlerinle.
Öyle değil mi ki?..insan kendisi hazırlar kendi sürgünlerini.
Çıkışın; yalnızlığındadır sürgünlerden kurtulmanın…
Mehmet ozan