İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

31 Aralık 2018 Pazartesi

O kadar güçlüydün ki..

Bir arkadaşım, "O kadar güçlüydün ki,sana derdin var mı diye sormayı" düşünemedim dedi
Oysa ki onu tanıdığımda en zayıf günlerimi yaşıyordum..
ozanca

12 Ekim 2018 Cuma

Limon suyu ve sarımsak karışımı mucizesi !!!

Görüntünün olası içeriği: içecek ve açık hava


Limon suyu ve sarımsak karışımı mucizesi !!!
BUNU YILDA BİR KEZ YAPIN
Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor. Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.
Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.
EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ!
- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış saf limon suyu
- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)
- Ağzı sıkı kapanan 2 litrelik kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)güneş ve gün ışığı görmemesi için dışına alüminyum folyo kapatın.
HAZIRLANIŞI
2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.
25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)
YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI
1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
önlüyor.
2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.
3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.
4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
yapıyor.
5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.
6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.
7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.
Dipnot: Kan inceltici kullananlar "dr danışmadan" denemesin,düşük tansiyon problemi olanlar çok dikkat etmeli...
N O T : İlacı hazırlayanın babasının koroner by-pass ile üç damarı değişecekken bu ilaç sayesinde %100 tıkalı damarları açılmış ilaç hazırlandıktan sonra sarımsaklar erir, koku etrafa yayılmaz. Kullanan üç kişi ile görüştüm hep son derece memnun olduklarını adeta gençlik iksiri olduğunu söylüyorlar.
alinti

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Düşünün



,Düşünün,
Fava, Lakerda,Deniz Börülcesi, Haydari, Babagannuş, Ezme Salata,Tarama,Paçanga,Kalamar,Kabak Çiçeği Dolması,Enginar,Hindibağ,Şakşuka vs mezelerden bir yada bir kaçı var masada ama bir duble rakı yok hayatında..
Rakısız imambayıldı olur mu?..İmam bayıldıysa rakı içerek bayılmıştır o da uyumunun lezzetine ki çok hoşuna gittiği için bayıldı demişlerdir..
Sonra zamanı geldi sayılır, Sardalye balığının mangaldaki dansına,sevmeyenlere denizin fasulyesi istavrit, olmadı mı Bandırma'da bir hayli bol uskumru yada omega deposu norveç uskumrusu...
Ve hayatınızda bütün bunlar yok, iki kelam edecek dostunuz da yok..
Dincilere acıyorum aslında,
Tüm renklerden,zevklerden ve tatlardan mahrumlar..
O nedenle sanattan,kültürden,estetikten ve önemlisi insani ilişkilerden yani insanlardan,adaletten,haktan,hukuktan da mahrumlar..
Bir tek beynine ördükleri duvarları olduğu için betonu çağdaşlık sanıyorlar,
ozanca

19 Ocak 2018 Cuma

ATATÜRK'ÜN YOLDAŞIYIZ...





Bu ülkenin körlüğü 12 eylül faşist askerlerince bilinçli hazırlanmıştır..
*Zorunlu din dersleriyle, muhafazakar/dindar nesil yeti
ştirilmesi.ilk basamağı olup, faşist Aydınlar ocağının Türk-islam senteziyle milliyetçi-muhafazakar insan yaratılarak, Fetönün içinde bulunduğu "komünizmle mücadele derneğı"ne muhafazakar nesil aktarmak ve cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirilmesidir.
ikinci basama
ğı ise polisin ele geçirilmesiyle olası soruşturmaların önünün kesilmesi,, tehditlerin bertaraf edilmesi için de yargının ele geçirilmesiydi ki başarılı oldular..... 
*Sonrası buna uygun ve emperyal babalarının izin verdi
ği bir parti ile,
bilimsel e
ğitim yok etmek ve en önemlisi Tsk'nın ele geçirilmesiyle..Türkiye'nin ele geçirilmesiydi..
Büyük ölçüde ba
şarılı oldular ama tamamını ele geçiremediler..
Öngöremedikleri ise,
Mustafa Kemal'in aydınlanmacı gücü/ yolda
şlarının bu denli direngeç olduklarını ve direniyor/direnecek/teslim olmayıp/ ülkeyi teslim etmeyecekleri hesaplarını bozdu...
Bütün bunlar olurken,
Sözde Atatürkçüleri ve Askerlerini tanıyalım,
12 eylül faşist paşaları da "Atatürk'ün askerleriz diyerek" bu ülkeye ihanet etmedi mi?..
Hilmi Özkök pa
şa(?); "Kasaptaki ete soğan doğramam" diyerek yargılanan en yakın arkadaşlarını satmadı mı?..
Ya
şar Büyükanıt; Dolmabahçe görüşmesinin içeriğini açıkladı mı?...
İlker Başbuğ; Türkiye Cumhuriyetinin mahremleri kozmik odalara girilirken paşa paşa seyretmedi mi?..
Necdet Özel'de
şimdi ki Hulusi'de kendilerini "Atatürk'ün Askerleri" olduklarını iddia ediyorlar mı?..
Ayrıca Fetö ve avanesi orduda yapılanmasından, darbeye te
şebbüs edene kadar da haberleri yokmuş yukarıdaki yetkili paşalar ve askerlerin yani paşa paşa oturmuşlar....
Ve bu insanlar Atatürk'ün kurduğu ülkenin ordusunda fiilen askerleri değilmidir?
Atatürk'ün "BURSA NUTKUNU" tekrar okuyun derim..
"Tam bağımsızlık demek,ekonomide,maliyede,savunmada,siyasette tam bağımsızlık demektir.Bunlardan birinde bağımsızlık yoksa,tam bağımsızlıktan söz edilemez." Mustafa Kemal Atatürk.
Tam bağımsızlığı savunmayan,Atatürk'ün ne yoldaşı ne de askeri olabilir.
Oysa ki Atatürk'ün yoldaşı olsalardı bu ülkeye bu denli yukarıda yazdığım gibi ihanet etmezlerdi..
Asker olmak kolay ama rasyonel ve analitik akılla hareket etmek için bireysel/toplumsal bilinci ile sorgulama yetisi gerekli..
Mustafa Kemal'in yoldaşı olmak!
Ne büyük mutluluk!
Ne büyük bahtiyarlık!..
Bu ülkede ya
şayan bir insan için bundan büyük mutluluk kaynağı düşünemiyorum.
Biraz tarih bilgisi olan bir ki
şi Mustafa Kemal'in yoldaşğından büyük zevk alır, mutluluk duyar.
Vesselam
Ozan


18 Ocak 2018 Perşembe

KAFKAS KÜLTÜRÜ


Çerkezler, Türkiye'de geleneklerine en bağlı toplum olarak biliniyor. İlginç âdetleri, alışık olmadığımız görenekleri var. Bizim normal karşıladığımız birçok şey, onlar tarafından ayıp sayılıyor.
Esra Keskin'in haberi
Büyüklerin yanında oturmanız, konuşmanız, eşinize ismiyle hitap etmeniz bunlardan yalnızca birkaçı... Bu âdetlere farklı toplumlar ayak uyduramayacağından genellikle kendi içlerinde evlilik yapan Çerkezlerde, 40'ından önce evlenenine de çok az rastlanıyor.
Çerkezlerin bekâr kalmasının en büyük nedeni uzaktan bile olsa akraba evliliği yapamamaları. Bu kişiyi hiç tanımasanız bile, Çerkez olduğunuz için ona kardeş gözüyle bakmak zorundasınız. Üstelik kardeş gözüyle bakmanız gerekenler yalnız soy bağınız olan kişilerle de sınırlı değil. Aynı köyden bir kızla evlenmeniz de çok büyük ayıp sayılıyor. Kafkas Kültür Derneği görevlisi Cihan Dilber, "Ben 40 yaşındayım, bu yaşıma kadar, aynı köyden evlenen yalnız bir çift tanıyorum. Onlar da 5-6 yıl kendilerini kabul ettirebilmek için uğraştılar." diyor. Ayrıca yakın tanıştıkları, aile dostu olarak nitelendirilen ailelerin kızları da evlenilemeyecekler listesindeymiş. Liste bu kadar kabarık olduğundan bekârlık Çerkezlerin kaderi haline geliyor.
Çerkez'lerin evlilik yaşı 40-45
Ancak Serbes ailesi Çerkez olmasına rağmen aynı köyden eş adaylarını görüştürmekten yana. Esra Serbes, "İnsanlar komşusunun kızıyla neden evlenemesin? Bunda bir sakınca yok ki. Birtakım ahlak kuralları devreye girmiş ve bu yüzden Çerkez kızları ve erkekleri bekâr kalmış. Yaş ortalamalarına bir bakın, ancak 40–45 yaşlarında evlenebiliyorlar. Biz, kurduğumuz site ile Çerkezlerin daha erken evlenmelerini sağlayıp yeni nesillerin yetişmesini istiyoruz." diyor. Bunun yanında sosyal aktivitelere katılmaktan evlenmeyi unutan Çerkezler de varmış. Çerkez kızı Tuğba Nartop, "Çerkezler eğlenmeyi çok sever. Sıklıkla bir araya gelir, muhabbet eder, dans eder ve sıkıntılarını giderirler. Babam her zaman eğlenmekten evlenmeyi düşünemediğini söyler." diyor.
Babasının 35 yaşında evlendiğini söyleyen Nartop, "Babam erken evlenmiş. Hâlâ bekâr olan 50'li yaşlarda iki halam, 70 yaşında bir amcam var." diye ekliyor. Aslında Çerkez geleneklerinde büyüklerinden önce evlenmek de ayıp sayılıyor. Cihan Dilber, kendinden önce 3 büyüğün varsa evde kalmanın kaçınılmaz son olduğunu söylüyor. Evde kalmamak için ise geriye birkaç seçenek kalıyor. Ya Çerkez olmayanlarla evleniliyor ya da 'mazırgama' denilen bilinçli kız kaçırmalar gerçekleşiyor...
***
KIZ NASIL KAÇIRILIYOR.?👫
Çerkezlerde zorla kız kaçırma geleneği yokmuş. Kız, bahsettiğimiz sebeplerden dolayı evlenmesi ayıp sayılacağından kaçmayı tercih ediyormuş. Kaçacağını genellikle anne ve baba da biliyor fakat kızın kaçmasına göz yumuyormuş. Kaçırma olayı ise şöyle gerçekleşiyor: Oğlan, kızı evinden alıyor fakat gelinin yanında çok güvendiği ve 'eyuza' dediği bir erkek arkadaşı oluyor. Gelin, eyuza ile her iki ailenin de güvenebileceği bir ailenin evinde misafir ediliyor. Eyuza düğüne kadar bu evde gelinle kalıyor ve ona göz kulak oluyor. Gelini misafir eden aile, acilen kızın ailesine, "Kızınız bizimle ve güvendedir." diye haber ulaştırıyor. Daha sonra aileler anlaşmaya çalışıyor ve düğün hazırlıkları başlıyor. Gelin alması da, gelinin misafir edildiği evden oluyor. Ve eyuza için 'aşta' denilen bir kurban kesiliyor. Büyükbaş hayvanın kafası eyuzaya servis ediliyor ve afiyetle yeniyor. Gelin için ise asıl zor günler bu aşamadan sonra başlıyor.
GELİN,KAYINBABASI İLE KONUŞAMAZ.😔
Günümüzde eskisi kadar olmasa da devam eden Çerkez geleneklerinde gelinin en çok zorlandığı şeylerden biri kayınpederi ile hiç konuşamaması. Gelin evlendikten sonra adeta dilsiz hale geliyor. Sesini kayınpederinin duyması çok büyük ayıp sayılıyor. Kayınpeder gelininin sesini duymak istediğinde ki bu genellikle 10 yıl sonra oluyormuş, herkese haber verip gelini için kurban kestirmek zorundaymış. Büyüklerin toplandığı bir ortamda "Gelinimin sesini duymak istiyorum." diye ilan eder ve kurbanı kesermiş. Ancak o günden sonra gelin, kayınpederi ile konuşmaya başlayabilirmiş.
Gelin ve damadı zorlayan bir diğer gelenek ise kayınvalide ve kayınpederin yanına beraber çıkamamaları. Evli çiftler büyüklerin yanında beraber oturamayacakları gibi, bir odada yalnız da kalamazmış. Çiftlerin beraber görünmesi yalnız ev içinde değil, dışarıda da ayıp karşılanırmış. Bu yüzden Cihan Dilber, "Köyümde eşimle asla yan yana yürümem. Ya o bir adım önden gider ya da ben." diyor. Dilber'in babası vefat ettiğinden evin büyüğü ağabeyi sayılıyormuş. Bu sefer de çift, ağabeye beraber görünemiyormuş. Dilber, eşi ile balkonda otururken ağabeyinin geldiğini görürse, eşi hemen içeriye giriyormuş. Dilber'e "Zorlanmıyor musunuz?" diye sorduğumuzda "Hayır, biz böyle yetiştik, bunlar büyüğe saygıdan ileri geliyor ve bize zevk veriyor." cevabını alıyoruz.
EŞİNİ ADIYLA ÇAĞIRAMIYOR
Çerkezlerin ilginç bir âdeti de gelinin kayınpederinden eşine varıncaya kadar herkese takma isim bulmak zorunda kalması. Gelin, eşine yalnızca büyüklerin yanında ismi ile hitap edemezken, kayınvalidesi, kayınpederi, görümcesi ve kaynını hiçbir zaman ismi ile çağıramıyor. "Kayınvalide de ismi ile çağırılır mı hiç, anne demesi gerekiyor." diye düşünmeyin. Bahsettiğimiz şey gelinin, kayınvalide ve kayınpederin ismini ağzına alamaması. Örneğin kayınvalidenizin ismi 'Ayşe' olsun. Komşunuzun isminin de Ayşe olması halinde ona da Ayşe diye seslenemiyorsunuz. Yani komşunuza da takma bir isim bulmak zorundasınız. Mesela 'Ayşe' artık sizin için 'Fatma' haline geliyor. Aynı şekilde görümce ve kaynınıza da takma adla sesleniyorsunuz. Dilber, "Başkalarına saçma gelebilir ama bizde büyüğüne saygı böyle ölçülüyor." diyor.