İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

22 Ocak 2016 Cuma

Sizi yaşatmayan



..Sizi yaşatmayan,yaşamayı denemediğiniz 

korkularınızdır.. 

Kimse sizin adınıza yaşamıyor ama size korkularını 


yaşatıyor..

ozanca

Yaşamak yürek ister



Yaşamak yürek ister; belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı yaşar. Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır, var olmakla yetinir ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir. Değiştiremeyeceği gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve bu değişmezlikten kendine yeni bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini değiştirmeye çalışmak da. Sanıldığı gibi insanı korkutan; dünya, zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir. İnsan en çok kendisinden korkar; kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker. Yaşama her dokunuşunda, duygularının alevlenip kendisini yakacağından çekinir. Onun için kaçar yaşamdan, aşktan kaçar, öfkeden, hareketten, sevinçten, kendisinden kaçar. Korku yüzünden yaşanamamış bir yaşamı ellerinde taşımaktan yorularak, kendisine uydurduğu bin bir türlü mazeretle yaşama arkasını dönmeye, gizlenmeye uğraşıp, gizliden gizliye yok olmaya çabalar. Korku kendine acımayı getirir; kendini zavallılaştırmaya baslar yaşamdan korktukça. Yaşamla yüz yüze gelmektense ağır ağır erimeyi tercih eder. Korktukça azalır gücü; korkuyla yaralanan bedeni artık en küçük bir dokunuşta acıyla inler. Her acıda korkusu biraz daha artar ve girdap gibi çeker içine güçsüzlük onu. Kendi korkusuna kalkıp kader der sonra, korkuyu değiştirilmez bir gerçek, alnına yazılmış bir yazgı olarak görür. Yeni bir aşkın düşüncesi bile titretir onu. Kalabalıktan korktuğu kadar yalnızlıktan da korkar. Hayatın hiçbir haline dayanamaz durumlara gelir. Sırtında yaşayamadığı hayatı, önünde yaşanacak günleriyle, kendi geçmişiyle geleceği arasında sıkışır kalır artık.
Kendi duygularıyla kuşatılır; döndüğü her yanda bir düşman gibi kendi duyguları çıkar karşısına. Şu yana dönse orada bir mutluluk vardır ama o mutluluğu değil mutluluğun arkasında gölgesi sezilen acıyı görür. Bu yana döndüğünde bir isyanın şevki vardır ama o isyanın çekiciliğini değil o isyan için ödenecek bedelin ağırlığının fark eder. Beri yanında bir aşk bekler onu ama o aşkın arkasından gelebilecek terk edilme ihtimaline diker gözlerini. Her kıpırtıyla örselenebileceğinden çekindiği için kıpırdayamaz bile yerinden; yaşama yaklaşabilmek için bir tek adım bile atmaya yetmez cesareti. Ona sevinci gösterseniz; "ya sonra" diye sorar! Aşkı gösterseniz, gene ayni sorudur onun aklini kurcalayan; "ya sonra"! Öfke, coşku, dostluk, sevişme, başkaldırı, direnme hep aynı soruyu sürükler peşinden; "ya sonra". Bilinmeyen bir "ya sonra" için bilinenlerin hepsini ıskalamayı kabullenir. Ama ne garip, duygularından, yaşanacakların sonrasından korkanlar, acıdan sakınanlar çeker en büyük acıyı. Yaşanmamış bütün duyguları zehirli sarmaşıklar gibi boy atıp ruhlarına dolanır. "Sonrası umurumda bile değil" deyip yaşamla kucak kucağa gelenlerden çok daha fazla yarayı yaşayamadıkları için alırlar. Yakınıp dururlar; çektikleri acılardan söz ederler. Acıyı da çekerler gerçekten ama acıdan korktukları için bunca acıyı çektiklerini görmezler bir türlü. Yaşamanın cesaret istediğini fark edemezler. Onun için çok az insan yaşar; çoğunluk yalnızca gününü kurtarır. Yaşanmamış günlerin altında inleyen çaresiz bir köle gibi yitik bir hayatı taşır güçsüz omuzlarında.
Kendi gerçeklerimiz, kendi duygularımızdır bizi böylesine ürküten; çatal diliyle tıslayan bir yılan görmüş tavşan gibi kendi kendimizi hareketsiz bırakan. Ve ne kadar çok korkarsanız, korkunuz o kadar artar. Ne kadar yaşarsanız, cesaretiniz o ölçüde bilenir. Yaşayamıyorsanız eğer, bu başkalarından dolayı değildir. Sizi güçsüzleştiren, sizi çaresizleştiren, sizi isyanlardan alıkoyan, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel olan, değiştirebileceklerinizin üstüne gitmenize izin vermeyen, sizi yaşatmayan, sizin kendi korkularınızdır.
YAŞAMAK YÜREK iSTER ÇÜNKÜ.
OSCAR WILDE

9 Ocak 2016 Cumartesi

NEDEN KANSERSİN?

NEDEN KANSERSİN?
-doktor bey, hayatım boyunca spor yaptım, sigara, alkol kullanmam. ben neden kanser oldum?
*hayatında hep şeker oldu. çayı, kahveyi şekersiz içmedin. kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. içinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. içinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin. kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun 150 kilo oldun ama durmadın.
*palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın. tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
*paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. hazır almak kolayına geldi. pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
*insanlar 4000 yıldır misfak vb doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. oda yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleride o macunlarla çürüttün.
*çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücud ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. çamaşırlarını borax ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
*bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hemde tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
*evde basitce kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın. her gün bu dahada iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
*evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine,temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. o su buharlaştıkça soludun akciğer kanseri oldun.
* karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmezi unuttun. soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (o kadar kandırıldınki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın)
*yaşamını mahveden büyük şehirde egzost solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
*resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. radyoaktif olan wifi vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarıda kucağından indirmedin.
*doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin. ve adınada "doğal beslenme" dedin.
*yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalar kaplı kaplarda pişirdin yedin. en önemlisi mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları yediğini unuttun.
*denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
*fastfood un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, 3 katlı burgerleri yuvarlıyordun.
*evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
*soba yı attın evine klima soktun.
*toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
sonuç: yıl 2014 ve sokaktaki her 10 kişiden 3 ü kanser.
Dr. Joseph Erdem

6 Ocak 2016 Çarşamba

RAKI ve SAĞLIK




RAKI ve SAĞLIK

Kansas Üniversitesi profesörlerinden Edmond Riche`nin yaptığı bir
araştırmada ANASON ile ilgili çarpıcı araştırmalara ulaşılmış. Özel
bir işlemle üzüm suyu ile birleştirilen anasonun insan sağlığı
üzerinde
inanılmaz olumlu etkileri varmış. Benzer bir çalışmayı yürüten
Manchester Üniversitesi biokimya dalı Profesörü Sir ALEX HARLEY üzüm
suyu ile rakının en güzel bileşiminin Türk rakılarında olduğunu
saptamış. Harley`e göre bilinçli rakı tüketiminin yararları saymakla
bitmiyor...
Rakı bir ya da iki duble içildiğinde;
1- Damarları açarak kan dolaşımını rahatlatıyor.
2- Tansiyon normal seviyesine geliyor.
3- Yeterli kan akışı nedeniyle beyin fonksiyonları hızlanıyor ve tüm
vücut rahatlıyor.
4- Üzüm ve anason karışımı karaciğere yardımcı oluyor.
5- Stres sıfır noktasına iniyor ve stresten kaynaklanan çağımız
hastalıklarına önemli bir darbe indirilmiş oluyor.
6- Dostlarla ( özellikle sevgiliyle ) birlikte alındığında mutluluk
hissi maksimuma ulaşıyor.
NEYMİŞ;

1- Vasodilatatörlere (damar genişleticilere),
2- Antihipertansiflere (tansiyon düşürücülere),
3- Antikoagülanlara (kan sulandırıcı),
4- Antioksidan ve koleretiklere (Karaciğer koruyucu ve safra akışını
arttıranlara),
5- Antidepresanlara, anksiyolitiklere (depresyon ve korku-kaygı gidericiler),
6- Serotonini yükseltmek için paket paket çikolataya ihtiyacımız yokmuş.
Öyleyse ne duruyoruz, haydi şerefe...