İNSAN DÜŞÜNEN VARLIKTIR.

28 Eylül 2007 Cuma


Dünyaya Açık Bir Mektup


DÜNYA’YA AÇIK BİR MEKTUP

Topraklarında ölen insanların huzur içinde olduklarını söylemeyi isterdim fakat bunu söyleyemem.

By Ramzy Baroud, Editor-in-Chief


Çeviren :Efe Arık

Pek fazla mektup yazan biri sayılmam fakat biliyorum ki mektup yazımında en temel ön koşul bir veya birkaç gönderilenin bulunmasıdır.Ancak , ne söylemek istetiğimi kesin olarak bilmeme rağmen geçmişte yalvarışlarımı dinleyen insanların hepsi beni hayal kırıklığına uğrattığından mektubumda kimi adres olarak göstereyim bilmiyorum .dolayısıyla dünyaya, bütün dünyaya yazmaya karar verdim.

Yıllar geçiyor ve bu yıllar içerisinde her gün halkım büyük acılara katlanıyor.Biliyorum , acıya katlanmak kelimesi çok sıklıkla kullanılır, o kadar ki artık bizi harekete geçirmek için yeterli değildir.Fakat bir başağrısının verdiği acıya katlanmak ölümün , işkencenin ve mutsuzluğun verdiği acılara katlanmaktan farklıdır.

50 yıldan uzun bir süredir insanlarım , kendi hatası olmamasına rağmen , sırf başka bir milletin kehaneti gerçekleşebilsin , bir süper gücün sözü yerine getirilebilsin diye çok büyük acılara katlanmakta.

Halkınmın toprakları kendilerinden sileh zoru ile alındı.Bu dehşeti yaşayanlardan biri olarak büyükbabam kasabasında sevecenliği ile tanınan inançlı bir çiftçi idi . Yaşadığı kasabadan ailesini alıp kaçmaya zorlandı . Ailenin yaşlı eşeğinin uzun süre dayanamayacağı bu yolculukta büyükbabam , karısının eşliğinde , çocuklarını , daha sonra mülteci kampı olacak olan bir yere kadar sırtında taşıdı.

Burası o yerdi; büyükbabamın yaşadığı ve öldüğü , eşinin yaşadığı ve öldüğü , annemin yaşadığı ve öldüğü , ve bir çok arkadaşımın hayal edemeyeceğiniz şekilde öldürüldüğü mülteci kampındaki o yer.Bazıları çocuktu; bazıları değil . Fakat hepsi benim için önemli olan birçok insanın buluştuğu yer olan kampın mezarlığına gönderilmek üzere hazırlandı.

Topraklarımda ölen bu insanların huzur içinde öldüklerini söyleyebilmeyi dilerdim; fakat bunu yapamam.Huzur içinde ölmediler çünkü İsrail askerleri ( her ne sebeple olursa olsun ) öldürdükleri insanların vücutlarını parçalamaya ve onları İsrail’e kaçırmaya çabalar ; eğer aralarında hala canlı olan varsa huzur içinde ölmezler ancak bir an önce ölmeyi dilerler.

Halkım büyük bir sarsıntı içerisinde ve çok büyük eziyetler çekiyor.Sefalet batıl inançların dahi biricikleşmesine neden oldu. Örneğin , insanlarım güldüğünde kahkahaları artık sıklıkla Allah ‘a bir yakarış ile bitiyor; ‘Allahım sen bizi daha kötüsünden koru!’’.

Yaşadığım kampta , eğer koşan bir çocuk görürsek , daima askerler tarfından kovalandığını düşünürüz. Bir gün okula nasıl geç kaldığımı ve öğretmenin öfkesinden korkuma nasıl koştuğumu gülümseyerek hatırlıyorum . Süpriz bir şekilde yanımda yüzlerce insanı benimle birlikte koşarken buldum. Askerlerin ve göçmenlerin kampa ani bir saldırı düzenlediklerini ve arkamda beni kovalayanların olduğunu düşünmüşlerdi.Yine de , gençliğimin verdiği bir saflıkla hepsinin okula geç kaldığını zannetmiştim.

Bunun gibi anılarla , yeryüzündeki en talihsiz yerde büyüdük ve olgunlaştık, çocukluktan çıkarak güçlü erkelere ve kadınlara dönüştük ve şerefli bir millet olduk.Kamplarımızı kuşattılar ve gençlerimizi öldürdüler, ve biz şerefimizi koruduk ; büyüklerimizi aşağıladılar, annelerimizi ve kız kardeşlerimizi küçük düşürdüler , şerefimizi koruduk; gençlerimizi hapse attılar , yaralıları tedaviden yoksun bırakarak sokaklarda ölüme terk ettiler , okullarımızı kapattılar, mültecilerimize ymnelik kitle katliami yaptılar, bizleri sürgüne gönderdiler , bize karşı ırkçılığın tüm çeşitlerini uyguladılar , ve biz her zaman olduğu gibi şerefimizi korumaya devam ettik .

Şerefimiz sahip olduğumuz son şey. Bizler Filistinlileriz ve bizlere bırakılan tek şey şerefimiz.

Savaşımızın doğruluğu kuzeye ve güneye , bütün dünyaya ulaştı; fakat hala adaleti sağlamak için hiçbir şey yapılmadı . Güney Afrika ‘ da ırk ayrımına karşı savaşanlar haklılığımızı onaylayarak davamızı tanıdılar ve biz de aynı şekilde onların davasını tanıdık. Bir çok ezilen milletin baskıya karşı nasıl direndiğini öğrettik . Boyunlarımız bağladığımız geleneksel eşarbımız , özgürlüğün bir sembolü olarak , bütün Avrupa da , Kuzey Amerika da ve dünyada aktivistler tarfından giyiliyor; savaşımız dünya üzerinde nereye giderse gitsin samimiyetle destekleniyor.Fakat bu acıyı sona erdirmek için çok az şey yapıldı.

Davamızı Birleşik Devletlere taşıdık ve dayamızın haklılığı bütün süper güçlere üstün geldi ; fakat hala , birçok ülkenin , özgürlük , adalet , insan hakları , bağımsızlık, korunma , geriye dönüş hakkı gibi haklarımızı tanımasına rağmen , Birleşik Devletler , uluslararası hukukun yerine getirilmesi girişimlerini bloke etmekte ve onlarca yıldır yaptığı gibi İsrail ‘i savunmaya devam etmektedir. Davamızı dünyadaki her bir ülkeye götürdük , Karşılaştığımız manevi destek sınırsızdı ; fakat politik baskılar , ‘’ güç dengeleri’ , ve uzun bir özür listesi somut bir destek verilmesine engel oldu.

Davamızı sokaklara taşıdık; yıllardan beri yaptığımız gibi , öfkemzi gösterdik , ölülerimiz resimlerini . Özgürlük için , evlerimize geri dönmek için , arzuladığımız gerçek barışa ulaşmak için , ve hak ettiğimiz saygıyı görerek yaşamak için daima şerefli olan ve olacak olan insanlar olarak savaşımız sürdürmeye yemin ettik .

........VE şimdi davamızı size getiriyoruz ; kim olduğunuz önemli değil , bir bilince ve bir kalbe sahip insanlar olduğunuz sürece. Bu dünyadaki hiç bir hükümet kendi yarattığı hukukun ve adaletin ilkelerinin tarafında olmayı başaramadı.Fakat inançlı insanlar olarak , biz Filistinliler, hala bu dünyanın insanlarına adaletin yerine getirilmesi konusunda güveniyoruz.

Lütfen düşüncenizi açıkça ortaya koyun . Bu, kabul etmekten daha fazla korkamayacağınız ahlaki bir sorumluluktur.Filistinliler daha yıllar öncesinden , yerküreyi bir anda yok edebilecek nükleer güce sahip olan , dünyanın en büyük dördüncü ordusunun karşısına çıplak göğüslerini gererek ellerinde sapanları ile dikildiklerinde bu korkularını yenmişlerdi .

Şimdi , bütün dünyanın korkularını yenmesinin ve insanlığıyla yüzleşmesinin zamanıdır ; insanlarım bunu yaptı , ve şimdi size bizimle birlikte olup olmadığınızı soruyoruz.

KIZILDERİLİ ATASÖZLERİ


*Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır.
*Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma. O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir.
*Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol - ister insan ister bitki olsun.
*Diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır. Başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma. Herkese kişisel ifadeleri için izin ver.
*Kendini, kendi kendine araştir, keşfet. Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.
*Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Onların yüreklerine sevgi ek ve bilgelik ve hayatin dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.
*Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. Verdigin acının zehiri sana geri döner.
*Her zaman dürüst ol.
*Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TEN "YIKIN HEYKELLERİMİ"


'Yıkın Heykellerimi'

"Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.

Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size,
Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ..."

27 Eylül 2007 Perşembe

VASİYET (NAZIM HİKMET)

VASİYET

Yoldaşlar nasip olmazsa görmek o günü,

Ölürsem kurtuluştan önce yani,

Alıp götürün

Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.



Hasan beyin vurduğu

Irgat Osman yatsın sol yanımda

Ve çavdarın dibinde toprağa çoçuklayıp

Kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda



Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,

Seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu

Tarlalar ortamalı, kanallarda su,

Ne karanlık, na candarma korkusu.



Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,

Toprağın altında yatar upuzun

Çürür kara dallar gibi ölüler,

Toprağın altında sağır, kör, dilsiz



Ama bu türküleri elbette işitecek değiliz,

Toprağın altında yatar upuzun,

Çürür kara dallar gibi ölüler,

Toprağın altında sağır dilsiz



Ama bu türküleri söylemişim ben,

Daha onlar düzülmeden,

Duymuşum yanık benzin kokusunu

Traktörlerin resmi bile çizilmeden.



Komşulara gelince,

Şehit Ayşe'yle ırgat Osman

Çektiler büyük hasreti sağlıklarında

Belki farkında bile olmadan.



Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani

Öylece gibi de görünüyor,

Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni

Ve de uyarına gelirse,

Tepemde bir çınar olursa

Taş maş da istemez hani.

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet (vatan hainliğine devam ediyor.)


Nazım Hikmet











Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar,
üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,

bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Nazım Hikmet

Akılla konuşma(Sonuna kadar) Ömer Hayyam

Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam' ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Nİceleri Geldi !...(Ömer Hayyam)

Niceleri geldi neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenlerde hep senin gibiydiler
Bu dünya kimseye kalmaz bilesin
Er geç kuyusunu kazar herkesin
Tut ki , Nuh kadar yaşadın zor bela
Sonunda yok olacak sen değil misin ?


ÖMER HAYYAM

BİR ÇOCUK AĞLIYOR...


BİR ÇOCUK AĞLIYOR

Bir çocuk ağlıyor,
ta içimde, işte buramda,
unutulmuş, terk edilmiş,
gece yarıları çığlık-çığlığa.


Bir çocuk ağlıyor,
ta içimde perdelerini,
ağır-ağır çekerek,
geceleri,
karanlıktan,
kışın ayazı koşturuyor,
sokakları soluklayarak.

Bir çocuk ağlıyor,
ta içim de yüreğimde
seriyorum üstüne,
yüreğimi.
sıkıca basıyorum,
gövdeme,
öylesine mahsun,
öylesine içten,
ağlıyorum her gözyaşıyla.

Bir çocuk ağlıyor
yüreğimde,
ta filistin de,ırak ta
dünyanın her bir yanında,
köşe başlarında mermi ardına gizli,
ninniler söylüyor her bomba atılışları.

Bir çocuk ağlıyor,
ta içimde, işte buram da,
gece yarısı çığlık-çığlığa,
uyanıyorum,
uyuyamıyorum kaç zamandır.…
MehmetOzan

SOKRATES: ÖLEREK YAŞAMIN ONURUNU KORUMAK (SAVUNMASI)


Sokrates: Ölerek Yaşamın Onurunu Korumak; Sokrates'in Savunması


Siz Atina erkekleri, belki de sözlerimin yeterli olmadığını; sizleri ikna edebileceğim sözlerden imtina edişimin davayı kaybetmeme yol açtığını düşünüyorsunuz. Hiç de öyle değil.

Bir yoksunluktan ötürü yenildim, ama bu sözlerin yetersizliği değil, arsızlığın, küstahlığın ve terbizyesizliğin yetersizliğiydi ve ağlayarak, sızlayarak, yakınarak, şikayet ederek ve başka bir çok şey yaparak,onuruma yakışmadığını inandığım şeyleri söyleyerek başkalarından duymaya alışkın olduğunuz, duymaktan hoşlanacağınız şeyleri dile getirmeye razı olmayışımdan ötürü oluşan eksiklikti.

Ayrıca ne daha önce durumumun vehametine bakıp özgür bir erkeğe yakışamayacak şekilde davranmam gerektiğine inandım, ne de şimdi kendimi böyle savunmuş olmaktan pişmanlık duyuyorum; bu tarz savunmayla ölümüme yol açmayı, öteki tarz savunmayla yaşamaya yeğ tutuyorum.

Çünkü ne mahkemenin karşısında, ne savaşta, ne de başka bir yerde insan kendini ölünden kaçmak için her şeyi yapacak duruma getirmemeli. Muharebelerde sık sık,silahlarını atıp kendini kovalayanlara yalvarıp yakaranların canlarını kurtardıkları görülmüştür ve hiç bir eylemden ve sözden kaçınmamayı göze aldıktan sonra her türlü tehlikeden ve ölümden kurtulmanın başka bir yolu bulunmaktadır. Ancak, siz erkekler, zor olan, ölümden kaçınmak değildir; bundan çok daha zor olan, kötülükten kaçınabilmektir, çünkü o, ölümden çok daha hızlı koşar.

Ve şimdi yavaşlamış ve yaşlanmışken, daha yavaş olan tehlike bana yetişti; (benden) daha güçlü ve çevik olan davacılarıma ise hızlı olanı, kötülük yetişti. Ve şimdi çekip gidiyoruz artık: ben sizlerce ölüm cezasına çarptırılarak, sizler ise doğruluk tarafından alçaklık ve adaletsizlikten suçlu bulunarak. Ve ben, aynen sizler gibi (ama farklı nedenlerle), bu hükümden memnunum. Bu böyle sonuçlanmalıydı ve böylesinin iyi olduğuna inanıyourum. ayışımdan ötürü oluşan eksiklikti. Şimdi size, beni ölüme mahkum etmiş olan sizlere, bir kehanette bulunup bundan sonra ne olacağını bildirmek istiyorum; malum, ben insanların kehanette en yakın oldukları konuma erişmiş bulunuyorum: yani ölüme. Dolayısıyla beni ölüme havale etmiş olan sizleri, ben ölür ölmez, tanrı inandırsın ki, bana verdiğinizden çok daha sert olan bir ceza bekliyor. Bundan sonra hayatınızı yönlendirişinizin hesabını vermekten kurtulacağınızı sandığınız için böyle davrandınız; ama umduğunuzdan bambaşka şeyler gelecek başınıza diyorum size; sizden hesap soracak olan ve şimdiye kadar öne çıkmalarına engel olduğum için hiç bir şey fark etmediğiniz çok kimse gelecek.

Ve ne kadar gençseler o kadar inatçı ve ısrarcı olacaklar ve sizler buna çok daha fazla öfkeleneceksiniz. Doğru yaşamadığınız için insanları öldürerek suçlanmaları önleyebileceğinize inanıyorsanız, yanlış hüküm veriyorsunuz demektir; çünkü bu tarz bir temizlenme gerçekleşmesi tamamen imkansız bir temizlenmedir ve güzel değildir; daha güzel ve kolayı, başkalarını rahatsız etmeyen ve mümkün olduğu kadar iyi olacak şekilde kendini yükselten temizlenmedir. İşte beni mahkum etmiş olan sizlere önceden söyleyeceklerim bunlardır ve sizlere veda ediyorum.

YALNIZLIK


Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz.
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir,

O engin denizlerin ötesindeki yerler değil

Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
(Horatlus)

------------------------------------------------------------------------------------------------
Ve keder, atımızın terkisine binip gelir.
(Horatius)


Onlar manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Öldürücü yara bağrımızda kalır.
(Virgilius)


Sokrates'e birisi için,
Seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Niçin başka güneş başka toprak ararsın?

Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?
(Horatius)

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu: Nasıl ki yerine oturmuş yükler daha az engel olur geminin gidişine. Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla. Onun için kalabalıktan kaçmak yetmez, bir yerden başka bir yere gitmekle iş bitmez: İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek

Kırdım diyorsun zincirlerini;
Evet, köpek de çeker koparır zincirini,
Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak

Zincirlerimizi götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir kavuştuğumuz; döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz.
(Persius)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------
İçi arınmamışsa, neler bekler insanı,

Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!

Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar.

Ne korkular içinde kıvranır insan!

Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet,

Öfke, gevşeklik ve tembellik!

Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden.
(Lucretius)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------

Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden.
(Horatius)


İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Issız yerlerde kendin için bir evren ol.
(Tibulhıs)


Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara baş vurur, ne laflara, ne gösterişlere.
Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç susuz savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılım kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yansından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platus'un dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi

Kendinden daha çok sevmeye kalkar?
(Terentius)

HAYATIN ACILARI ÜZERİNE


Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır.

Çünkü, mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık.
Aklı başında insanların, yakıcı zevklerden çok acısız bir hayata yönelmeleri bundan ötürüdür. Gençliğimde, kapımın zilinin her çalınışında, gönlüm sevinçle doluyor ve kendi kendime, "Oh ne iyi! İşte yeni bir olay!" diyordum.

Ama yıllar geçip de, olgunlaştığım zaman, her zil sesinden sonra şöyle düşündüm: "Yine ne var?"
İnsan yaşlandıkça, tutkuların ve isteklerin nesnesi farksızlaştıkça; bu isteklerin ve tutkuların bir bir ortadan kayboldukları, duyarlığın güdükleştiği, hayat gücünün zayıfladığı, görüntülerin solduğu, izlenimlerin etki yapmadan gelip geçtiği, günlerin gittikçe daha hızlı aktığı, olayların önemlerini kaybettiği ve her şeyin renksizleştiği görülür. Günlerin yükü altında sallanarak yürür insan ya da bir köşeye çekilip dinlenir. Geçmiş varlığının gölgesi ya da hayaleti haline girer. Kendinden geçme, sonsuz uyku haline dönüşür bir gün.
(...)
Dante, dile getirdiği cehennemin örneğini ve konusunu, bizim gerçek dünyamızdan başka nerede arayabilirdi? Nitekim, bize çok eksiksiz bir cehennem görüntüsü sundu. Ama cenneti ve cennetin mutlu hayatını dile getirmesi gerektiği zaman, aşılması olanaksız bir güçlükle karşılaştı. Çünkü içinde yaşadığımız şu dünya ile cennet arasında, hiçbir benzerlik yoktu. Cennetteki mutlu hayatı anlatacağı yerde, atalarının, sevgilisi Beatrice'in ve çeşitli ermişlerin verdiği bilgileri iletti bize.
İçinde yaşadığımız dünyanın, ne biçim bir dünya olduğu, böylece açık bir şekilde anlaşılıyor, değil mi ?
(...)
Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?"
(...)
İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir. İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
Arthur Schopenhauer

18 Eylül 2007 Salı

MUTLULUK NEDİR ?...


Vladimir Bartol - Alamut


İnsanların mutluluk ,aşk, sevinç olarak adlandırdıkları

şeylerin hepsinin yanlış faraziyeler üzerine kurulu, yanlış

hesapların bir birikimi olduğunu keşfeden herkes, kalbinde

sadece bir boşluk bulacaktır.

Bu serserilikten kurtulmanın yegane yolu ise ,kendisinin ve

başkalarının hayatlarıyla kumar oynamaktır.

...Sarhoş musun , aşık mısın ?.....sevin öyleyse,
...Sevgi ve
ş
arap seni mutlu mu ediyor?.....üzülme sakın.
...Bizim halimiz ne mi olacak?.....dert etme
...Sen nesin?....bunu asla bilemeyeceksin.öyleyse

sağğına.(Ö.Hayyam)

Oysa ki !....

...Çöldeki aç bir çakal, kafesteki tıka basa tok bir

aslandan daha mutludur.....
....Kitleler her zaman belirsizlikten korkarlar,
bu yüzden açık bir yalanı,ula
ş
ılmaz olan gerçeklere
ye
ğ
tutarlar.Hele bu yalanlar ne kadar ulvi ve
yüksek olurlarsa de
ğ
erleri de o kadar artar..

Kitlelere peygamberlik etmek isteyen birisi onlara
ana babaların çocuklarına davrandı
ğ
ı gibi davranmalıdır.
Masallar ve bo
ş
hayallerle beslemelidir onları....

Bu nedenle gerçek bilgeler ,her zaman kitlelerden uzak
durmayı ye
ğ
lerler...Ö.Hayyam

...Tahsilin gençliğe , eğlencenin de yaşlılığa ihtiyacı vardır...

...Kalp gülümseyen bir çehre arar,Kol ise kadehe doğru uzanır....

...Bir grubun bilinç seviyesi ne kadar düşük ise onu harekete geçiren fanatiklik
o kadar büyük olur....